5/05/2011

.

Bir gün bambaşka bir sabaha uyanacağız.


Öyle bir sabah olacak ki bu, senin, yepyeni bir hayatın olacak.


O da bir şey mi, beni hatırlamayacaksın bile. Uyanacağın en rahat sabah olacak. Hesap vereceğin, boşa savuracağını düşündüğün günaydınları hasretle bekleyen, ağzından çıkan tek kelimeyle dünyasını ayaklar altına seren, sana göre sırtındaki o yük olmayacak. Ben olmayacağım aklında, sen olmayacaksın ki bir daha yanımda.


O da bir şey mi? Benim kokum esmeyecek artık rüzgarda sana. Benim gözlerim gelmeyecek her karanlıkta aklına. İstemeyeceksin o seni senden çok seveni. Beklemeyeceksin ki.


Yepyeni bir hayatın olacak senin. Özlemeyeceksin bebek kokan gerdanımı. Kolların bir daha sarmayacak belimi. Biz bir daha bütün olamayacağız ki.


Tek kelime etmeyeceksin benim hakkımda, edemeyeceksin. Susacaksın adımın geçtiği yerde. Kalbin konuşmak isteyecek belki, anılardan kalan gülümsemeler yayılacak zihnine. Nasıl engel olacaksın beraberken gülmekten uyuşan elmacık kemiklerine? Özlemeyeceksin belki hiç ama arayacaksın her istediğinde sana güç veren sıcacık avuçlarımı. Bazen yanında kimse olmayacak. Beni aramak isteyeceksin, arayacak yüzün olmayacak.


Kimse olmayacak biz gibi demeyeceğim. Daha çok seveceksin belki. O da bir şey mi, öyle çok seveceksin ki kırmaya kıyamayacaksın belki. Ama kimse olmayacak ben gibi. Kimse sevmeyecek ben gibi o en zayıf hallerini. Kimse kabullenmeyecek öfkelendiğinde bir anda her şeyi paramparça edişlerini. Sen seveceksin belki ama, kimse seni sevmeyecek ben gibi.


O da bir şey mi, gün gelecek “acaba nerede?” diyeceksin. Çocukların olacak belki etrafında. Onlara bakıp nasıl bir anne olacağımı hayal edeceksin. Yaşadığın her sıkıntıda “acaba onun sevgisi her şeyin üstesinden gelmeme yardımcı olur muydu?” diye soracaksın kendine.


- Acaba – larla kavrulacak zihnin. Yatağında karına, sevgiline sırtını döndüğün gecelere dönüşecek belki de varlığım. Özleyeceksin beni o gün. Arayacaksın belki eski bir telefonu, eski bir mail adresine mesajlar yağdıracaksın, “dön” diyecek parmakların, engel olamayacaksın. Zamanında senin için gururunu hiçe sayan ben, o gün gözünde gelmiş geçmiş en gururlu insanmışım gibi büyüyeceğim.


Belki ulaşacaksın, bir telefon kadar uzağında olacağım. Belki de gelemeyeceğin kadar uzakta olacağım senden.


Ama,


Ben, ne olursa olsun, çoktan başka birinin “hayatı” olan seni istemeyeceğim,


Onu gözlerimde tutamayacağım ki…

12/25/2010

Öyle Gibi.

Bazen sayfalarca yazmak istersin. Bazen olmaz. Bazen ufacık bir şeyle mutlu olursun. Bazen olmaz.

Sevmek gibi. Onu ne kadar çok sevdiğini hissettiğinde midende uçuşan kelebeklerle karnının sıcacık olması, ama ona yeterince yakın olamadığını hissettiğinde içinin titremesi gibi. Öyle gibi.

Göz göze gelmek gibi. O karşında değilken ona söyleyecek binlerce sözü kafanda oturtmak, göz göze geldiğinde ise hepsinin bir tarafa dağıldığına şahit olmak gibi. Filmlerde gördüğün o herşeyi gözleriyle anlatabilen büyülü kızların yeteneğini kıskanmak gibi. Öyle gibi.

Adını söylemek gibi. O -efendim- diyene kadar içinden ona söyleyebileceğin binlerce sevgi sözcüğünü haykırarak sıralaman gibi. Baba gibi, kardeş gibi, abi gibi, aşk gibi. Öyle gibi.

Susmak gibi. Bazen sesinin çıkmaması, konuşamamak gibi. Söyleyeceğin onca şeye doğru zamanı bir türlü bulamamak gibi.

Gülümsemek gibi. Sadece onun gülümsemesini görebilmek için, içine akan gözyaşlarına rağmen gülümsemeyi başarman gibi. Öyle gibi.

Eline yanlışlıkla dokunmak gibi. Bu yanlışlığı binlerce kez yapma isteğiyle dolmak, kalbinin ilk defa ve son defa başka bir tende atacağından emin olmak gibi. Öyle gibi.

Rüya gibi. Uyanmaktan korktuğun.

En değerli kelimen gibi, eşyan gibi, anın gibi, aşkın gibi, ruhun gibi.

Kimseye anlatamadığın en değerli sırrın gibi..

11/25/2010

19

Sen benim sana verebilecek daha fazla hiçbir şeyim kalmadığını bildiğin için gittin.

Çünkü seni daha fazla sevemezdim. Çünkü seni daha fazla özleyemezdim. Çünkü seni daha fazla düşünemezdim. Çünkü senin için daha fazla kendimden ödün veremezdim. Bunların daha fazlası yoktu ki.

Hep seni sevdim ben. En çok seni sevdim. En çok seni özledim yanımdayken bile. En fazla seni düşündüm geceleri acaba üstü açıldı mı, şimdi karnı aç mı, hastalandı mı yoksa ona iyi bakmıyorlar mı diye. En çok senin için kendimden ödün verdim ben. Tabularımı yıktım. ‘Asla’ dediğim ne varsa yaptım.

Sen benim sevgimin ağırlığının altında daha fazla ezilmeye katlanamadığın için gittin. Sen beni, bir gün olsun benim seni sevdiğim kadar sevemediğin için gittin.

Şimdi anlıyorum.

Ben hep en çok seni seveceğim. En çok seni özleyeceğim böyle derinden, etim kemiğimi yakarcasına. Yıllar sonra hala, acaba ne yiyip içiyor, ona iyi bakıyorlar mı diye tasalandığım tek varlık olacaksın sen. Yine senin için kendimden ödün vereceğim, belki zor olacak ama yine sadece senin için, yaşadığın, nefes aldığın her semtte gizli gizli gezeceğim.

Sen buna ciddiyet mi diyorsun? Sen bunlardan - ben bu kadarını kaldıramıyorum - diyerek sıyrılıyor musun? Gerçekten geçireceğimiz onca güzel güne sırtını mı dönüyorsun artık?

Peki.

Ben bu kadar sevebiliyorum seni. Bu kadar özlüyorum. Daha fazlasını, daha iyi sevenini, herşeyini verebilenini bulur musun bilemiyorum. Aslında sen biliyorsun cevabımı; hiç zannetmiyorum.

Sen de biliyorsun, ben daha fazla sevemem seni. Bunun daha fazlası yok ki.

Ben o kadar sen olmuşum ki, benim sana verebilecek bir ‘ben‘im bile yok ki.

Yazık olacak böyle biterse bize, çok yazık.. İçimde kalacak seni her seferinde karşılayan çocuk heycanım..

11/17/2010

19

Artık uzak bir yerde nefes alıp veriyorsun.
Hiçbir şeyin hatırı yokmuş.
Gülümsüyorsun sahte yüzlere.
Ve ben güveniyorum geri gelmeyişine,
Ondan gülümsüyorum.
Beklemiyorum artık seni.
Senin gibisi gelmez demiştim,
Senin gibisi gelmesin zaten.
Bir kere fazladan öldüm,
Bir kere daha istemiyorum.
Ama sen,
Beni düşündükçe,
Umursamayacaksın ama unutamayacaksın biliyorum.
Ve ben,
Seni düşündükçe,
Unutmaya başlıyorum..

Yatıyorum kalkıyorum, yatıyorum kalkıyorum, uyuyamıyorum. Mideme sert yumruklar yiyorum, duvarları tekmeliyorum. Gözlerim yaşarıyor, ağlayamıyorum. Birileri kapıları çarpıp çıkıyor, sesim çıkmıyor, duyuramıyorum. Ben burada ölüyorum.

Şimdi nasılsın bilmiyorum. Mutlu musun göremiyorum. Gözümle görmeden inanmayacağım, biliyorum. Ben aynıyım. İçiyorum kusuyorum, içiyorum kusuyorum. Sıkılıyorum. Sigara yakmak istiyorum. Sigarayı elime aldığımda bana nasıl baktığını hatırlıyorum, vazgeçiyorum. Sevgilim. Ben burada ölüyorum.

Herşey gelip geçer, herkes gitmek için gelir değil mi? O koskocaman adam oluncaya kadar ki zamanında hayatından gelip geçen öylesine biri oluverdim ben de değil mi? Biz farklıydık değil mi? Beraber büyümüştük ve beraber büyümeye devam edecektik değil mi? Seni kendimden daha çok sevmem seni bu kadar çok korkuttu değil mi? Haklısın. Artık bende o kadar çok korkuyorum ki.

Ben seni çok sevdim. Çok. En çok seni sevdim ben. O kadar çok hayalim vardı ki hepsini anlattım sana. Hayallerim korkuttu seni, hayallerimin ciddiyeti korkuttu. Hayaldi oysa onlar. Ben de biliyordum sonsuza dek benimle kalmayacağını, ben de biliyordum Paris’te evimizin olmayacağını ya da bende biliyordum bizim neşe içinde hoplayıp zıplayan çocuklarımız olmayacağını. Sadece seni çok seviyordum. Öylece erkenden çekip gitmeni kaldıramıyordum gitme derken.

Sana benimle evlen demiyorum. Sana ömrünün sonuna kadar benimle ol demiyorum. Sana anlatacak masallarım vardı sadece, yapılacak süprizlerim. Göreceğimiz yerler vardı. Bak Ortaköy küstü bize mesela.

Anlatamıyorum artık. Ne kadar yanlızım ölüyorum desem de kelimelerin sana hissettirdiği kadarıyla yalnızım zannediyorsun beni. İki ay geçti unuttum zannediyorsun, gülüyorum birileriyle, konuşuyorum, nefesim ciğerlerimi yakmıyor zannediyorsun. Sen kendin gibi zannediyorsun beni. Yanılıyorsun.

İki ay geçti ama hala başucumdaki sen geceleri uyutmuyor. İki ay geçti ama hiç azalmadı içimdeki sevgin. İki ay geçti ama adın dilimden düşmüyor. İki ay geçti ama bu kız hala aynı yerde işte, ölüyor.

Biliyorum yaşadığım hayat yordu seni. Ben yordum gerçeklerimle. Hergün uyanmak ve yaşamak zorunda olduğum hayatım yordu seni. Ve ben sen gittiğin günden beri seni yordu diye yaşamak zorunda olduğum hayatımdan nefret ettim.

Bana, kendine, bize yaşatmak zorunda bıraktığın şu durum seni güldürüyor mu bilmiyorum ama beni öldürüyor. Ucu bana çıkan her saniyenle başetmediğinin, beni özlediğinden midene sert tekmeler yemediğinin ya da bunları okurken oturup ağlamadığının farkındayım. Ben yazarken ağlıyorum. Ben adın geçmese dahi her saniye özleminden mideme çok sert tekmeler yiyorum. Ben her saniye bi’ insanın kokusunu duymanın lanetiyle savaşıyorum.

Düşündüm, taşındım, okudum, izledim, baktım. Bize dair yeni eski ne varsa hepsine zaman ayırdım. İnsan hiç durmadan ağlar mı? Ağlıyormuş işte. Hiç gelmeyecek birini hangi aptal bekler ki? Ben bekliyordum işte.

Her yanlız kaldığımda, başım her sıkıştığında, herşey üst üste geldiğinde elime telefonu bile alamıyorum artık. Sana “dön” diyemiyorum. Elim gidiyor evet ama, vazgeçiyorum. Artık anlıyorum ama, yokluğun o kadar keskin ki, geri dönmeyeceğini kafama kaka kaka o kadar iyi anlatmışsın ki, o aptal ben bile anlıyorum artık.

Dönmeyeceksin değil mi. Tamam. Gelme. Hep hayal ettiğim gibi birgün kapımda bulmayacağım seni, beni özlemiş, benimki kadar özlemiş diyemeyeceğim, bana -seni çok özledim- diye sarıldığında. Mutlu bir sonumuz olmayacak bizim. Sonumuz olmayacak ki. Yarım kalacağız hep böyle. Eksik. Sen benim sana büyüteceğim -ciddiyet-ten korkacaksın, ben seninle herşeye razı olacağım. Sen beni -üzmek-ten yeniden -kırmak-tan korkacaksın, ben yokluğundan daha fazla acıtacak hiçbir şey olmadığından emin olacağım. Sen yine de bilmeyeceksin. Kendi doğrularını savunacaksın. Onlara uyup,geçecek 3-5 güzel günümüze acımadan kıyacaksın. Seninleyken acı çekerim zannedeceksin, sensizken öldüğümü görmeden.

Sen böyle mutlu olacaksan yokmuş gibi yaparım ben. Sen mutlu olacaksan ben böyle nefesi zar zor aldığım hayatımda, sana gıkımı bile çıkarmadan acını çekerim ben. Özlersen.. diyecektim de, özlemediğini unutmuşum ben. Evet bunları yazarken hala ağlıyorum ben. Dudağımdaki buruk tebessüm, artık geri gelmeyişine güvendiğimden..

Bekledim belki döner diye, yanımda kalır diye. Yüzü var, sesi yok artık. Ömrüm sessizce gittin benden..

11/15/2010

19

Seni ilk nerede öptüğümü hatırlamıyorum.

Yalan.

Ben aslında hiçbir şeyi unutmam. Seninle ilgili hiçbir şeyi unutmam. İlk gördüğümde ne hissettiğimi, ilk buluştuğumuzda neler olduğunu, gülümsemeni ya da terkedip gitmeni asla unutmam. Bugüne kadar benim neyi unuttuğum görülmüş ki zaten.

Ağzıma sıçıyor tekila. Beynim uyuşuyor. Yemin ederim sikiyorlar beynimi. Hatırlamıyorum hiçbir şeyi. Ne söylediğimi, ne yaptığımı, nereye gittiğimi bilmiyorum. Gözümü bir açıyorum ordayım, beni bırakıp, bizi unutup gittiğin yerdeyim. Sen nerdesin kim bilir.

Allah belamı versin artık. Yapamıyorum. Sen böyle bir ileri, iki geri adım attıkça ben kendi içimde boğuluyorum. Ağzıma sıçıyorsun resmen. “Gittim artık” diyorsun gözüme soka soka, “umrumda değilsin” diyorsun bakışlarınla.

Çağırsam gelir misin?

Gelmezsin. Zaten hiçbir zaman bekle demedin bana. Şimdi farkına varıyorum. Sen beni umursamıyorsun. Eskisi gibi bakmıyorsun artık. “Yine geleceğim ben sana kıyamam zaten meleğim, bekle kafamı toparlamam lazım, bana zaman ver” demiyorsun artık. Gözlerinden anlıyorum bana aldırmazlığını, sözlerinden bile değil.

Ben hala ağzından çıkacak o beş harfe yıllarını verebilecek bir kız çocuğu tanıyorum. Geleceksen sadece, ” bekle ” de diyor hep kulağına. Duyuyor musun?

Ben hala her gece uyuma bahanesiyle yatağına kaçan küçük çocuklar gibi evdeki küçük kalabalıktan sıyırıyorum kendimi. Yatağıma girip yorganı tepeme kadar çekiyorum. İçinde bir zamanlar senin uyuduğun yatağıma kaçıyorum, evet. Gözlerimi sımsıkı kapatıyorum sonra. En başından alıyorum herşeyi. En başından yaşıyorum bizi. Yine o alışveriş merkezinde buluşuyoruz. Yine sarhoş oluyoruz. Yorulmuyorsun ama. Yormuyorum seni ne sevgimle ne yaptıklarımla. Bu sefer elimde olmayan şeylere bile engel oluyorum çünkü! En güçlü benim kaderime karşı çıkıyorum! Ama yine ben, benim. Sana aylar öncesinden doğumgünü süprizleri hazırlamaya başlıyorum. Hevesim kursağımda kalmıyor bu sefer.

İnan yaşadığımız tek saniyeyi kaçırmıyorum. Tek fark hayalimdeki adam senin aksine, her gece bana seni çok özledim meleğim diye sarılıyor, bırakıp gitmiyor. Hıçkırıklarımı değil de kahkahalarımı duyuyor o..

Şimdi de bildiğin gibi, içiyorum.

11/08/2010

19

Aklım almıyor. Yapamıyorum.

Öyle bir kalmışsın ki giderken, kımıldayamıyorum. Gelirsin diye gidemiyorum. İçimden sesler geliyor, sana haykırıyorum. Korkuyorum.

Biri birşeyler konuşuyor, duymuyorum. Sesini unuturum diye onları duyamıyorum.

Sevdiğim her şey gidecek diye korkuyorum. Bu odada nefes aldığını unutacaksın diye korkuyorum ben. Beraber uyuduk diye hala değiştiremiyorum nevresimleri.

Birini hayatına alırsan, sevdiğin için değil, gece hastalandığında kapısına gidip onu görmeyi isteyebilecek kadar mükemmel olduğun için ağlayacağım.

Birini hayatına alırsan ben ona aşkım dediğinde değil, seni asla bırakmayacağım dediğinde ağlayacağım.

Ben hala gelirsin diye gidemiyorum. Çıkmaz bütün yolları zorluyorum. Kurulacak cümle bulamıyorum artık. Bütün edatlar, zamirler, sıfatlar, bağlaçlar yanyana geldi de seni bana getirecek o cümle bir türlü yerine gelemedi sanki. Özlemiyorsun. Ben bir adım geldikçe sen bin adım gidiyorsun -biz- den.

Oysa ben her sabah aynı uyanıyorum. Sana mesajlar yazıyorum. Sana yazılar yazıyorum. Sana süprizler hazırlıyorum. Artık aynadaki bile ben değilim, görüyor musun sana ne kadar da benziyorum?

Telefonunun taslaklarında ” Bir kez daha denesek, seni çok özledim sevgilim, yapamıyorum, özledim” cümleleri dönüp duran bir kızım ben artık duyuyor musun?

Gelirsin diye gidemiyorum. Sen bir türlü gelmiyorsun.

Ben bunları kime anlatıyorum?

11/04/2010

19


Bir gün işte tam böyle olacak.

Sarılmak isteyeceksin çünkü. Seni kimse benim kadar çok sevmeyecek, özlemeyecek. Hastalandığında annenden sonra benim kadar kimse ilgilenmeyecek seninle, kimse üstün açıldığında uyanıp örtmeyecek, kimse sana şarkılar şiirler yazmayacak, her ayına farklı bir süpriz yapmayacak. İnkar ediyorsun ama kimse sana iyi gelmeyecek bu kadar. Kimse kendinden çok düşünmeyecek seni. Bu sefer oldu diyeceksin belki, sevdi zannedeceksin, dokunduğunda aklına geleceğim belki, bir ses bir koku bir sözcük beni hatırlatacak elbet sana, o da pes edecek. Yarım kalacaksın. Eksik bıraktığımız o boşluk hiç dolmayacak.

Çünkü aşık olmak, beğenmek, seviyorum demek değil. Aşık olmak facebookta ilişki yapmak değil. Aşık olmak şehir sinemalarında öpüşmek değil. Aşık olmak benim gibi içip içip kustuktan sonra o kusmuklu ağzını öpebilmek, günlerce yıkanamadığın o zaman bile bundan şikayet etmemek. Çünkü aşık olmak aynı yatağı aynı yastığı aynı evi paylaşabilmek. Aşık olmak çekinmeden yanında sarhoş olabilmek. Çünkü aşık olmak birlikte parasız kalmak, birlikte uyumak, birlikte ağlamak. Birlikte bağıra bağıra şarkı söyleyip sarılmak. Şarkının neresinde gözlerinin içine bakacağını bilmek. Çünkü aşık olmak hastalandığında gecenin kaçı olursa olsun kapısına gidebilmek. Çünkü aşık olmak yeni bir aile tanımak. Çünkü aşık olmak beraber saçmalamak. Çünkü aşık olmak havuzda bale yapmak. Çünkü aşık olmak gerçekten bizi yaşamak. Çünkü aşık olmak ne kadar kaçarsan kaç en başa dönmek. Çünkü aşık olmak verdiğin sözleri yeri geldi mi tutmak zorunda olduğunu hatırlamak.

Çünkü aşık olmak bize bahşedildi.

Peki bi gün, arkana bile bakmadan gittin ve bütün bunları unuttun mu?

Merak etme hatırlayacaksın. Benim canım erken yandı. Geç de olsa senin ki de yanacak bir gün. Bir gün sen de özlemenin verdiği acıyla kemiklerinin yandığını hissedeceksin. Diyorum ya, seni böyle kimse sevmeyecek, farkedeceksin. Kemiklerin yanacak. Canın öyle acıyacak ki, benim gibi gururun g’si kalmayacak sende de belki. Belki inat edeceksin, gelmeyeceksin benim gibi kapıma ama, seni hep seviyor oluşumun altında ezileceksin. Gelmesen bile, “özledim” diyeceksin.

Sen istemezsen demezsin, sen istemezsen özlemezsin bile. Dayanırsın değil mi? Sen beni aramazsın. Gururun ağır basar. Çıkıp gelmezsin. Böyle bir şeye mahkum edersin işte bizi. Boşver. Buraların en güzel kızı olamadım zaten ben hiç, haklısın.

Belki bir ay, belki 10 ay, belki 10 yıl sonra. Belki de hiç.