9/27/2010

19

Hiç özlemedim seni.

Hiç aramıyorum sabah kalktığımda yatağın diğer tarafından bana gülümseyen uyku mahmuru gözlerini. Hiç eğilip yanaklarını sıktığımı sonra dayanamayıp öptüğümü hatırlatmıyorum kendime. Günaydın mesajım saatinde gelmiş mi diye kontrol etmiyorum mesela. Sınava hazırlanıyorum ben, yapmam gereken çok şey var, o kadar çok şey var ki seni düşünmüyorum, aklıma gelmiyorsun bile inan.

Hep yatıyorum zannetme. Bütün gün seni düşündüğüm, bütün paramı alkole ve sigaraya yatırdığım yok. İyiyim ben böyle. Hem bayılmıyorum da ne zamandır. Başım dönmüyor, sarhoş olmuyorum, ağlaya ağlaya oturup en sonunda kan kusmuyorum. “Seni çok özledim ben” diye ağlamıyorum gece yarıları, mışıl mışıl uyuyorum. Senin iyi gecelerin olmadan uyuyamam, günlerce uykusuz kalırımdı düşüncen, peh. Ne derdim var ki tatlı uykumu böleceğim.

Soru çözüyorum. Tuvalete gidecek vaktim bile yok, saatlerce tutuyorum çişimi.Aynı şarkıları dinleyip durmuyorum, seninle dinleyip dinlemediğimizi bile hatırlamadığım bir ton müzik dosyası var hem bilgisayarımda, oturup seninle dinlediklerimi seçecek değilim.Bizim şarkımızın çaldığını duyup odamdaki aynayı yumrukladığımı, sonra bağıra bağıra ağladığımı, elimi sarmaya çalışan anneme içimin daha çok acıdığını söyleyemediğim için kendi kendimi yediğimi zannediyorsundur sen. Yanılıyorsun işte.

Önümde bir şişe Jack Daniels duruyor. Sana sakladığımdan değil, canım viski içmek istemiyor. Oldum olası ağır gelmiştir zaten, sevmem ki ben böyle şeyleri. Ben kendimden başka kimseyi sevmem zaten. Hiç sevmemişim bu zamana kadar da. Öyle mutluyum, öyle huzurluyum ki cüzdanımdan çıkan - ilk kredi kartı kullanışımız sakla istersen bunu da - dediğin fişi görünce bütün gün onu düşünmüyorum.

Hele gittiğimiz tatili, yediğimiz yemekleri, izlediğimiz sinema filmlerini zerre kadar anımsamıyorum. Durduk yere parfümünün kokusunu duymuyorum bi’ yerlerden, çıldıracak gibi olmuyorum hiç. Yüzüğü, bileklikleri çıkardım attım. Gereksiz şeylerdi zaten o ne öyle kro gibi. Rehberdeki adını, telefonumdaki ve bilgisayarımdaki resimleri sildim. Çok yer kaplıyorlardı, indireceğim filmlere yer açmam gerekiyordu, yaptım.

Doğumgünüm için gün sayıyorum. Öyle büyük bir kutlama yapacağım ki arayıp aramayacağını, kutlayıp kutlamayacağını bile düşünmüyorum. Ağlamıyorum durup dururken, keşke böyle olmasaydı demiyorum. İyi ki gittin diyorum. İyi ki yoksun.

Nefes alıyorum! Ölmüyorum! Zaten çok sağlıklıyım. Yaşayacağım uzun yıllar var. İlaçlar filan çok işe yaradı, o kadar iyiyim ki. Mutluyum da. Gülüp geçiyorum herşeye.

Benden güzel oyuncu oluyor da, bunları yazarken bile canım çok acıyor sevgilim.Gözlerimden yaşlar boşalıyor. Daha çok özlüyorum seni, yalan söyleyemiyorum ne sana, ne kendime. Olmuyor. Gel, yine haklı çık her zaman ki gibi sen. Yeniden kurallar koy istediğinden. Ben birşey demem bakarım sessizce.. Yerine gelmesin bi’ başkası.. Yerime..

9/26/2010

19

Bugün kedimin doğumgünü, bugün asetonum olmadığı için sıkıntıdan sürdüğüm kırmızı ojeleri çıkartamadığım gün, bugün kendimden bir kez daha nefret ettiğim gün, bugün dershanede sigara içme özgürlüğüne kavuştuğum gün, bugün minibüste ağladığım, kro amcaların beni teselli ettiği gün ve bugün nefes alamadığım yedinci gün.


Sen bunları bilmiyorsun, bilmeyeceksin. Minibüste eve dönerken yine kendime aykırı şarkılar dinledim. Minibüste bile ağlayabiliyorum artık. Yapabiliyorum evet. Bugün minibüste ağladım. O amele dediğimiz bıyıklı şöför amcalardan biri mendil uzattı bana. Kulaklığımı farketmedi önce, radyoyu açtı, Müslüm baba. Filmlerdeki gibi ” Ağla açılırsın kızım ” dedi bana sonra. Ağladım bende ama Müslüm Gürses’te değil, Leman Sam - Gül Güzeli’nde. Tatildeyken bir akşam konserinde çalmıştı. Bi’ gün ölürsem beni bu şarkıyla hatırla demiştim sende suratını buruşturup ” Ne alaka şimdi? Niye bu şarkı? ” demiştin. Çünkü o an öyle istemiştim ve hala da öyle istiyorum sanırım. Gerçi o kadar bile hatırlamayacaksın beni ama olsun.

Şimdiden hatırlamıyorsun zaten beni, belkilerin arkasına sakladın kendini kaçmak için, iyi tanırım seni. O gün telefonu ” yine konuşacağız ” diye kapattığında ben bunun, senin hoşçakalın olduğunu biliyordum. Beni aramayacak, sormayacak, hayatımdan tamamiyle çıkacak ve bana yine - aklı sıra - iyilik edecektin. Yine başa sarıyorum boşver. Seni çok özledim ondandır.

Sadece gereksizlik ayırdı bizi değil mi diyorum kendi kendime ilk sarhoş olduğum anda. Hep bu soruyu düşünüyorum, hep. Dün nişan vardı. O elbiseyi o kadar beğenerek almıştım ki, ben de dahil olmak üzere herkes beni çok beğendi. Gerçekten güzel olmuştum. Beni öyle görmeni isterdim. Sonra da gülerek ” Güzelsin haa” danalığını yapmanı isterdim. Geri gelmeyen, düzelmeyen hiçbir şey gibi bu da olmadı. Ben yine, herzaman ki gibi ve her zaman olacağı gibi seni özledim.

Ha bi’ de son olarak, bugün yine beni ağlarken bırakıp gittiğin yerden geçtim. Bir hafta geçmiş olmasına rağmen acım aynıydı. Orada ağlıyordum ama hiç değilse sen elimi tutuyordun, bugün yoktun. Ve bir daha olmayacaksın.

Geri dön demiyorum. Geçmiş güzel değil. Beni de al sadece yanına. Küçük İskender gibi sofrada bi’ tabak daha istediğim de yok.

Sen ol sadece.

19

Yine sarhoşum ben. Çok sarhoşum hemde. Çok fazla içtiğimden değil, yine herzaman ki kadar içtim ama bu sefer daha çok hissettim yokluğunu. Mutlu iki insanın beraberliğini ilan etmek adına yaptıkları, bizlerin nişan adlı başlıkta incelediği törenlerden biriydi, güzeldi herşeyiyle, sen olsaydın belki ben de mutlu olurdum, ama yoktun. Orada seninle dans etmeyi ne çok isterdim oysa ki.

Sahnedekini tanımıyordum. Tanımayı da aklımın ucundan bile geçirmemiştim. Bir şarkı mırıldandı. ” Aşk yok mu sence, sevişmek herkesle aynı mı sence?” filan falan. Ondan sonra ne söylerse ruhuma dokundu. Ne söylerse seni hatırlattı. Üçer beşer devrildi ardından bardaklar.. Yanımda sen ol isterdim, olmadı.

Yoruldum. İçmekten, düşünmekten, ağlamaktan, sızlanmaktan hatta yazmaktan bile yoruldum. Herşeyimi serdim önüne, yazdıklarımı okumayacak artık insanlar. Diyorum ya belki de yazmayacağım, paylaşamayacağım seni onca insanla.

Şimdilik susmalıyım. Seni o kadar çok özledim ki bırakırsam parmaklarım kırılana kadar yazacağım, anlatacağım herşeyi. Benim kalmalısın oysa. İçimde bir yerlerde hep, bana özel cennet olarak kalmalısın. Bana özel cennetin kahramanı olarak.

Hadi ben saçmalamaya gittim, gecikirim.

9/24/2010

19

” Öpsene beni. “

İnternette gezmek bile iyi gelmiyor bak. Sadece gördüğü şu iki kelime için hüngür hüngür ağlıyorum ben. Çünkü bu iki kelimeyi en güzel sen söylersin. Çünkü hala söylediğindeki masumiyetini hatırlıyorum, ses tonunu, bakışlarını.

Sen duruyorsun öylece. Susuyorsun da artık, özlemiyorsun da, biliyorum. Zaten hep çok sevmişlerdi seni. Bana ne gerek var ki. Olmasam da birşey değişmeyecekti nasılsa. Hep herkesin bitanesi, herşeyi, hayatı, bebeği, unutamadığı, unutmak istemediği, aradığı, sorduğu olmuştun. Olmaya da devam ediyorsun. Ben yalnızım merak etme. Hala kimse sevmiyor beni. Hala hayatımı sana adadığım için siktir ettiğim arkadaşlarımla aramı düzeltemedim. Olsun şikayetçi değilim, sana da kızmıyorum. Böyle olmasını ben istedim.

Yetişemiyorum olan bitene. Ayağım takılıyor düşüyorum sürekli. Kendi ellerimin üzerine yüklenip doğrulmaktan yoruldum. Nasır tutmuyor yaralarım, daha çok kanıyor, geçmiyor işte.

Bekliyorum. Öyle lanet birşey ki beklemek. Dönmeyeceğini bile bile bekliyorum seni. Beklemenin zehri öldürüyor zaten beni. Öyle birşey ki bu, engel olamıyorum umutlarıma. Onlara bile sözümü geçiremiyorum sevgilim.

Sen hiç bilmiyorsun olan biteni. Canım sıkılıyor birşeyler karalıyorum zannediyorsun sadece. Nasıl özlediğimi, vazgeçişinin beni nasıl kanattığını ve kanatmaya devam ettiğini, gün geçtikçe yaramın büyüdüğünü, hala bir yerlerden seni izlediğimi, hala seni deli gibi kıskandığımı, hala seni çok sevdiğimi bilmiyorsun. Düşünmüyorsun artık, arayıp sormuyorsun canın sıkıldığında, şarkı söylemek istemiyorsun. Beni görmek istemiyorsun, çirkin ayaklarımla dalga geçmiyorsun, saçlarımı düzleştirmeyi beceremediğim için bana kızmıyorsun, parfümümü koklamak istemiyorsun. Ben sadece içiyorum, senin yerine de iki kere yapıyorum herşeyi. İki kişilik özlüyorum seni.Ve ben çok korkuyorum. Sana böyle uzakken, seni böyle özlerken ölmekten çok korkuyorum.

Ben hergün içimde sana bir kez daha rastlıyorum, bir kez daha buluşuyoruz o alışveriş merkezinin önünde, bir kez daha içiyoruz, bir kez daha öpüyorsun beni. Ben her gün bir kez daha aşık oluyorum sana. Unuturum zannediyorsun ama yanılıyorsun.

Öylesine yoksun ki, öylesine gitmişsin ki. Diğer yarın saydığın ben ölüyorum, görmüyorsun.

19

Ben sarhoşken bunları dinlerim genelde, tıkla.

Sabahın kör saatinde bir şarkı takılıyor dilime, zaten günlerdir sızmanın dışında uyku uyumayan ben, o en güzel sesimle eşlik ediyorum sözlere. Sonra bir gürültü kopuyor evde, annem bayılıyor, dayım koşuyor, ben içiyorum.

Herkesten çok sevdim ben seni. Yapabileceğim tek şey buydu çünkü. Seni sıradan, öyle olağan bir şey olarak kabul edemezdim. Benim hayatımdın, hayatımın tamamıydın. Hala da öylesin, öyle olmaya da devam edeceksin. Beni bilmiyor musun, inadımı. Vazgeçmem öyle kolay kolay. Seni senden habersiz sevdim ben, kendimden bile habersiz. O ağlaya ağlaya aldırdığı bebeğinden vazgeçen, yeni bir bebek bulunca diğerini köşeye atan ben olmadım hiçbir zaman, olmayacağım da.

Annem bayılıyor evet. Bu halimle onu öldürmek istediğimi düşünüyor çünkü. Hayatının en önemli senesinde içip içip sızan, sağa sola küfreden, okula gitmeyen asi kızının derdini anlamaya çalışıyor. Anlatamıyorum. Kendime bile itiraf edemiyorum ki. Annem bayılıyor, ben seni özlüyorum. Üzülme, herşey geçecek, yanındayım demeni özlüyorum. Ellerini özlüyorum. O koca omuzlarına başımı yaslamayı, kokunu içime çekmeyi, uykunda seni izlemeyi özlüyorum. Omuzlarını benden çok kimse sevemez. Kimse benim gibi uyurken saatlerce seni izlese de, benim gördüklerimi göremez sende, sende biliyorsun.

Benzemiyor kimse sana.

Ne yaparsan yap, içimde öyle büyütmüşüm ki seni, benden bir parça olmuşsun. Elim kolum gibi, sürekli benimle olması gereken ya da kalbim gibi görevini yapması gereken bir parça. Sen henüz farkında olmasan da. Yaşamıyorum yani sensiz, yavaş yavaş öldürüyor olmayışın. Hani sanki ellerinde doğmuşum ve o kadına aşık olmuşum, sen büyütmüşsün beni diyordun ya. Bir yanım hep çocuğum gibi sevdi seni. Ben büyüttüm, elini ben tuttum. Hep ben sevdim seni. En çok ben.

Kim bakacak sana gözü gibi, hasta oldun mu kimin ömründen ömür gidecek, ben yalnızken kim gelecek, kim korktuğum telefon sapıklarından beni koruyacak. Gece çok deli yatarsın, üstünü kim örtecek. Kim o çok sevdiğim parfümü kullanmanı yasaklayacak. Kim böyle özleyecek seni, kokunu, gözlerini, ellerini. Herşeyi geçtim, bunları düzenli olarak her saniye yapan ben, kendime ne diyeceğim? Nasıl avutacağım içimdeki o küçük kızı?

Beni ben yapan herşeysin sen. Güldüren, eğlendiren, hayata bağlayan tüm bağların bir ucu sende. Koptu şimdi herşey, eksik kaldı. Düzelmeyecek, yarım kaldı.

Bir beni nasıl öptüğünü, bir de ilk gülümsediğin anı unutmayacağım sevgilim. O ilk gülümsediğinde yukarı kıvrılan dudaklarını, gözlerime bakmaya cesareti olmayan utangaç çocuk tavırlarını, ilk buluşmamıza rağmen yanımdan ayrılır ayrılmaz attığın ” Özledim.” Mesajlarını unutmayacağım işte. Bunlara içeceğim hep. Hep.

Kimse görmese, kimse bilmese keşke. Kimseler farketmese mükemmelliğini. Bak yaşadığımız ne olursa olsun, mükemmelsin hala. Her zaman öyle oldun, öyle olmaya da devam edeceksin. Ben saatlere aldırmadan içeceğim, kimseler görmezse bir kaç sigara yakacağım. Özleyeceğim, çok acıtıyor ve acıtmaya da devam edecek. Belki düşündüğüm tüm bu şeyleri artık yazamayacağım, satırlardan, okuyanlardan kıskanacağım seni. Çıldıracağım.

Saat on olmuş çoktan. Bu saatte ayakta olabildiğime inanıyor musun? Neyse annem bayılıyor, ben içiyorum.

19

Senden önce ve senden sonra olarak yapıyorum herşeyi. Herşeyin başına ve sonuna ‘sen’ ekliyorum. Önüme yığılıyor alıp verdiğim bir ton karar. Ne yapacağımı, nereden başlayacağımı, nereye gideceğimi bilsem, hepsini uygulayacağım da. Öyle olmuyormuş işte.

Yapmaktan nefret ettiğim ne varsa yapacağım belki de. Süt içeceğim mesela, çikolatalarımı çöpe atacağım filan. Sigaraya başlayacağım bir an önce. Biranın yanına çerezi sevmem ben, sigara içeceğim. Dumanından şekiller yapacağım, geliştirirsem belki adını bile yazarım kim bilir. Bütün paramla peçeteler alacağım kendime rengarenk. Gözüme sürekli toz kaçacak çünkü bunları yaparken. Hem gözlerimi hem akan burnumu kirli çamaşırlarıma silmeyeceğim daha fazla, temiz olmam lazım.

Sen benim güçlü kocaman sevgilim. Seni hep böyle hatırlamak istiyorum. O kadar çok seviyordun ki beni, o kadar değerliydim ki senin için, kıyamıyordun bana, tek damla gözyaşıma. Böyle hatırlamak istiyorum seni işte. Giderken o durakta hıçkırıklara boğulduğumu, güçlü olmam gerektiğini söylediğini hatırlamak istemiyorum. Hep gözyaşlarıma dayanamayan o güçlü adam olarak kal istiyorum..

Kanserden daha hızlı yayılıyor hücrelerime yokluğun. Korkma. Nerede olursam olayım, nasıl olursam olayım bana silinmeyecek bir sürü an bıraktın, anı bıraktın. Ellerini sildiğin peçeteden, yediğin şekerlerin fişine kadar hepsi benimle beraber, yatağımın kenarında. Öyle kocaman bir yığın ki görsen yine bana manyak sevgilim der güler geçersin, işin gücün yoktu bunları mı topladın dersin. Yoktu. Hala da yok. Benim senden önemli, senden daha çok mutlu eden bir uğraşım olmadı hiçbir zaman, olmasına da izin vermeyeceğim artık.

Sana hissettiğim şey neyse, artık çok uzak. O kadar eminim ki bir daha hayatıma girmeyeceğinden, öyle bir duygu yaşamayacağımdan, boğazıma oturan o soğuk demir topu yutamıyorum bir türlü. Her defasında imkansızlığını hatırlatıyor bana, biraz daha kanatıyor.

O kadar çok ‘gitme, nolur, dön’ dedim ki, hepsini tüketmiş gibiyim. Sen de hepsini duymaya o kadar alışmışsın ki, sanki adın bu üç kelimeden biriymiş gibi. Ben haykırdıkça sen susuyorsun, belki kader deyip geçiyorsun.

Benden kalan pek birşey yok. Nefes alıp veren, kısmen fotosentez yapan bitkin bir bedenden başka. Diyorum ya, ilk defa senden daha çok istiyorum belki de şu lanet olası hastalığı, ilk defa küfür etmek istiyorum çekinmeden şu siktiri boktan hayatıma.

Evet. Ben. İlk defa. Gerçekten. Siktir olup gitmek istiyorum.

En başta kendimden!

9/21/2010

19

Sensiz aldığım nefesin bana hiç yetmediğini bilmeni istedim..


Herşey bıraktığım yerde, bıraktığım şekliyle beni bekliyordu. Herşey, herkes aynıydı. Yollar, yüzler, sesler.. Bir eksik vardı ve bir fazla. Ben, iki kişiydim artık. İçinden terkettiğin ben ve kendim. Eksik olanı söylemeye gerek var mı? Sen yoktun ve bir daha olmayacaktın, biliyordum.


Gidiyormuş gibi yaptım elimi bıraktığında. Hiç böylesine kalarak gitmemiştim oysa..

" Gelsen yine odama.. Senin gülücüklerinle canlansa ruhum, derinlerde saklanan ıssız kalbim..

Sadece gereksizlik ayırdı bizi değil mi?
Uzaklarda çok uzaklarda..
Gözükse de böyle.. Oysa ki çok yakında…
Uzansam ellerin değebilecek saçlarıma..
Tokamı yere düşürdüm, eğilemiyorum..
Karanlıkta kaybolursun gene diye,
Eğilemedim.
Islak kaldı saçlarım,uzamayacak,açık kaldı…
Yerlerde hayallerim, üstüne basıp geçtikte sen, ben yeniden ölü melek… "

9/20/2010

19

Evet yalnızım..

Sadece bunu söyleyip susmak isterdim.. Ebediyen susmak. Çünkü canım acıyor.. Konuştukça, arzuladıkça, özledikçe, en kötüsü yaşadıkça canım acıyor.. Sandığın gibi cesaretimden değil, korkumdan başarıyorum onca şeyi, korktuğum için haykırıyorum..

Ben senin meleğindim. Hayatın tüm kötülüklerinden arındığına inandığın, ömrünü başkalarının iyiliği için harcamaya hazır, o incecik düşünen ve yüreğindeki kırgın masum çocuğu incitmeye kıyamayacağın, dünya meleği.. Senden gelen her acı kabulümdü, bu yüzden kutsaldı. Sen benim yeryüzü tanrımdın. Tanrılar sorgulanmaz, bilirsin. Ben de sana hiç sorgulamadan taptım. Ve sana hayattan daha kötü davranamazdım. İyiliklerim bile güçsüzlüğümdendi. Güçsüzlüğümdendi beni daha çok kırmasınlar diye..

O beklentisiz, o seni herşeyinle kabul etmeye hazır, verdiğinden daha fazlasını talep etmeye cesareti olmayan, seni incitmekten ölümden korkar gibi korkan, ömrünü ve varlığını sana adamaya hazır benliğim kolay gelmişti sana. Her şeyimle sana teslim olmuştum, oysa bu değildi senin istediğin.. Sen de herkes gibi incitilmek istiyordun. Güven çok sıradan ve heyecan vermeyen bir duyguydu senin için. Sana bağlanmamı bu yüzden hiç istemedin. Bana karşı hiçbir sorumluluğun yoktu. Beni sahiplenmek istemedin..

Kendim diyorum, oysa kendim diye birşey var mı gerçekten işte onu hiç bilmiyorum. Kendim, deyince aklıma o sahipsiz sızı geliyor. Kendim deyince " Sen artık yaşama, sen artık bütün duyguları yitirdin! Bir daha hiçbir zaman eskisi gibi sevemeyeceksin!" diyen o ses geiyor aklıma. Kendim deyince, kimse beni bilmesin, tanımasın istiyorum. O büyük yanlışlarım, o büyük yanılgılarım aklıma gelince sonsuza dek kaybolmak istiyorum. Çünkü beni böyle herkes yaralayabilir ve öleceksen inleye inleye hiiç bilmediğin bir yerde öl diyorum kendime. Ama kaybolamıyorum.. Gecenin bir yarısı evime atıyorum kendimi. Gözlerime vuruyor içimin boşluğu bir sancı gibi.. Bu yokluğu sen hazırladın ve şimdi ben hiçbir yere ait değilim..

Sevmek, ruhumun tek sahibi olan seni sahiplenmemeye kanaya kanaya razı olmaktı. Çocuksu bir saflıkla, tek vazgeçemeyeceğinin ben olduğuma kendimi inandırarak, hayatına boyun eğmekti. Mutluydum evet. Hani neredeyse, ya incitirsem kaygısıyla o mutluluğu yaşamaya kıyamayacak kadar.. Seni bir kez kaybetmiş olmak, hayattan kovulmak ve ölümü solumak gibiydi benim için. Çünkü, beni bir kez unutmuştun. Öyle anlık kaçışlar gibi değil, öyle küçük vazgeçişler ve sonra yeniden sarılışlar gibi değil.. Seni beni bir kez ve gerçekten unutmuştun. Bunun benim için ne demek olduğunu bilmiyordun. Başka öykülerin kahramanı olmak istiyor, başka aşklarda kaybolmayı arzuluyorsun ve buna özgürlük diyorsun. Peki sence ben neden bir öyküye hapsettim kendimi? Şimdi aldığım her soluk seni benden biraz daha uzaklaştırırken, neden, nefes almak istemiyorum? Seni benden çalan o hayatı neden istemiyorum?

Suçumu bilmiyordum henüz. Seni çok sevmekle görevimi yaptığımı düşünüyordum. Beni ne kadar seversen sev, dışarıdaki hayatın senden istediklerini yerine getirmekte zorunlu hissediyordun kendini. Aşk bir yanda, hayat öte yanda; ikisi de seni ayrı ve çok farklı yerlere çekiyordu. Ama teslim olmuştum sana; çünkü ilk kez söz geçiremiyordum kalbime. Kalbinin topraklarına göç eden ruhum, ilk kez kendine dokunuyordu.Ruhum, ilk kez dünyaya dokunuyordu.

Sıkışıp kaldığım bu karanlık dehlizde, kendi kalbimde, yalnızlığımda, sensizliğinde kendi aşkımla delirmek oldu artık seni sevmek.. Giderken sana kalan son nefesimle haykırdım, "Gitme" oysa söyleyecek ne çok şey vardı daha, anlatacak ne masallar, görülecek ne rüyalar, söylenecek ne şarkılar vardı.. Dinlemedin.. Sen çoktan gitmiştin. Ben de vazgeçtim, senden değil, kendimden..

Affet beni sevgilim, verdiğim sözleri tutamadım.

9/04/2010

050991


Bak bu ne ilk ne de son sana, benim küçük ve de muzur oğlum,

Sustu içimdeki
Yorgun yüzündeki
Düştü elindeki
Öldü
Bir melekti

Hiçbirşey yapmak istemiyorum bu gece. Evde yalnızım birkaç gündür ama bugün daha fazla hissediyorum bu kelimenin anlamını. Yoksun. Bundan on dokuz yıl sene evvel gözlerini hastanenin birinde hayata açmış ve ciğerlerine dolan oksijenle avazın çıktığı kadar bağırmaya başlamıştın oysa her bebek gibi sen de. Annesinin minik bebeği önce yürümeyi sonra konuşmayı, koşmayı öğrenecek, büyüyecek iş güç sahibi olacak kendine bir hayat kuracaktı, olmadı. Hatırla soğuk bi' 21 ocak akşamı, inan, ben o kız, korkmadım hiç..


Senden konuşabildiğim pek kimse kalmadı artık. Herkes yavaş yavaş kendine gömülüyor yıllar geçtikçe. Ben yapamıyorum. Hala kapı çalacak o kendine has yürüyüşünle sen salına salına geçip koltuğa oturacak ve " Eee hoşgeldin demek yok mu? " diyerek sırıtacakmışsın gibi hissediyorum. Hani yapardın ya böyle şakalar hatta evin içinde bile o koskocaman cüssene rağmen saklambaç oynamaya kalkardın ya, öyle işte. Sanki seni bulmam için bi' yerlere saklandın, gücümün tükenmesini bekliyorsun sobelemek için ama söz verdim sana, sonuna kadar dayanacağım. Belki pes eden sen olur da ben yorulmadan çıkar sobelersin diye.


Çocukluğumu özlüyorum aklıma sen geldiğinde. En masum, en deli zamanlarımızı. Öyle ya seninle büyüdüm ben. Sen kurtardın beni arka sokağımızdaki dandirik pastanenin bozuk hamburgerlerinden. Kahramandın işte herşeyinle. Hangisi bilebilir bendeki değerini sorsam hangisi göster.. Tüm bunlara rağmen ben seni kırmıştım aptal bahanelerimle. Ama sen beni anlıyorsun, ne hissediyorsam biliyorsun, biliyorum. Seni özlemeye dayanamazdım ve bensiz gitmene izin veremezdim. Özür dilerim. Belki de bunların hiçbiri yaşanmamalıydı. Arkanda değil de, yanında olmalıydım hep.


Bugün senin doğumgünün. Yanına gelmek isterdim ama cesaret edemedim. Umarım bi' gün bunu yeniden başaracağım, daha fazla yalnız uyumayacaksın orada. İyi ki doğdun ve iyi ki benim hayatımda oldun. Hayatın, insanların, birine değer vermenin ne demek olduğunu, ne anlamı olduğunu bana öğrettin. Sevdin, büyüttün. Seni asla unutmayacağım. Her kahraman gibi erken gittin, rahat uyu.Sana anlatamadıklarım gözlerimde gördüğün, sana anlatamadıklarım hep dilimde kördüğüm, sana anlatamadıklarım farkedince güldüğün, 21 yazarken gözlerimden döktüğüm..


Veda etmeden gidilmez çocuk
Bu vedadan sayılmaz çocuk
Bir melek ölürken
Böyle sessiz durulmaz çocuk.




Hazal.