12/25/2010

Öyle Gibi.

Bazen sayfalarca yazmak istersin. Bazen olmaz. Bazen ufacık bir şeyle mutlu olursun. Bazen olmaz.

Sevmek gibi. Onu ne kadar çok sevdiğini hissettiğinde midende uçuşan kelebeklerle karnının sıcacık olması, ama ona yeterince yakın olamadığını hissettiğinde içinin titremesi gibi. Öyle gibi.

Göz göze gelmek gibi. O karşında değilken ona söyleyecek binlerce sözü kafanda oturtmak, göz göze geldiğinde ise hepsinin bir tarafa dağıldığına şahit olmak gibi. Filmlerde gördüğün o herşeyi gözleriyle anlatabilen büyülü kızların yeteneğini kıskanmak gibi. Öyle gibi.

Adını söylemek gibi. O -efendim- diyene kadar içinden ona söyleyebileceğin binlerce sevgi sözcüğünü haykırarak sıralaman gibi. Baba gibi, kardeş gibi, abi gibi, aşk gibi. Öyle gibi.

Susmak gibi. Bazen sesinin çıkmaması, konuşamamak gibi. Söyleyeceğin onca şeye doğru zamanı bir türlü bulamamak gibi.

Gülümsemek gibi. Sadece onun gülümsemesini görebilmek için, içine akan gözyaşlarına rağmen gülümsemeyi başarman gibi. Öyle gibi.

Eline yanlışlıkla dokunmak gibi. Bu yanlışlığı binlerce kez yapma isteğiyle dolmak, kalbinin ilk defa ve son defa başka bir tende atacağından emin olmak gibi. Öyle gibi.

Rüya gibi. Uyanmaktan korktuğun.

En değerli kelimen gibi, eşyan gibi, anın gibi, aşkın gibi, ruhun gibi.

Kimseye anlatamadığın en değerli sırrın gibi..

11/25/2010

19

Sen benim sana verebilecek daha fazla hiçbir şeyim kalmadığını bildiğin için gittin.

Çünkü seni daha fazla sevemezdim. Çünkü seni daha fazla özleyemezdim. Çünkü seni daha fazla düşünemezdim. Çünkü senin için daha fazla kendimden ödün veremezdim. Bunların daha fazlası yoktu ki.

Hep seni sevdim ben. En çok seni sevdim. En çok seni özledim yanımdayken bile. En fazla seni düşündüm geceleri acaba üstü açıldı mı, şimdi karnı aç mı, hastalandı mı yoksa ona iyi bakmıyorlar mı diye. En çok senin için kendimden ödün verdim ben. Tabularımı yıktım. ‘Asla’ dediğim ne varsa yaptım.

Sen benim sevgimin ağırlığının altında daha fazla ezilmeye katlanamadığın için gittin. Sen beni, bir gün olsun benim seni sevdiğim kadar sevemediğin için gittin.

Şimdi anlıyorum.

Ben hep en çok seni seveceğim. En çok seni özleyeceğim böyle derinden, etim kemiğimi yakarcasına. Yıllar sonra hala, acaba ne yiyip içiyor, ona iyi bakıyorlar mı diye tasalandığım tek varlık olacaksın sen. Yine senin için kendimden ödün vereceğim, belki zor olacak ama yine sadece senin için, yaşadığın, nefes aldığın her semtte gizli gizli gezeceğim.

Sen buna ciddiyet mi diyorsun? Sen bunlardan - ben bu kadarını kaldıramıyorum - diyerek sıyrılıyor musun? Gerçekten geçireceğimiz onca güzel güne sırtını mı dönüyorsun artık?

Peki.

Ben bu kadar sevebiliyorum seni. Bu kadar özlüyorum. Daha fazlasını, daha iyi sevenini, herşeyini verebilenini bulur musun bilemiyorum. Aslında sen biliyorsun cevabımı; hiç zannetmiyorum.

Sen de biliyorsun, ben daha fazla sevemem seni. Bunun daha fazlası yok ki.

Ben o kadar sen olmuşum ki, benim sana verebilecek bir ‘ben‘im bile yok ki.

Yazık olacak böyle biterse bize, çok yazık.. İçimde kalacak seni her seferinde karşılayan çocuk heycanım..

11/17/2010

19

Artık uzak bir yerde nefes alıp veriyorsun.
Hiçbir şeyin hatırı yokmuş.
Gülümsüyorsun sahte yüzlere.
Ve ben güveniyorum geri gelmeyişine,
Ondan gülümsüyorum.
Beklemiyorum artık seni.
Senin gibisi gelmez demiştim,
Senin gibisi gelmesin zaten.
Bir kere fazladan öldüm,
Bir kere daha istemiyorum.
Ama sen,
Beni düşündükçe,
Umursamayacaksın ama unutamayacaksın biliyorum.
Ve ben,
Seni düşündükçe,
Unutmaya başlıyorum..

Yatıyorum kalkıyorum, yatıyorum kalkıyorum, uyuyamıyorum. Mideme sert yumruklar yiyorum, duvarları tekmeliyorum. Gözlerim yaşarıyor, ağlayamıyorum. Birileri kapıları çarpıp çıkıyor, sesim çıkmıyor, duyuramıyorum. Ben burada ölüyorum.

Şimdi nasılsın bilmiyorum. Mutlu musun göremiyorum. Gözümle görmeden inanmayacağım, biliyorum. Ben aynıyım. İçiyorum kusuyorum, içiyorum kusuyorum. Sıkılıyorum. Sigara yakmak istiyorum. Sigarayı elime aldığımda bana nasıl baktığını hatırlıyorum, vazgeçiyorum. Sevgilim. Ben burada ölüyorum.

Herşey gelip geçer, herkes gitmek için gelir değil mi? O koskocaman adam oluncaya kadar ki zamanında hayatından gelip geçen öylesine biri oluverdim ben de değil mi? Biz farklıydık değil mi? Beraber büyümüştük ve beraber büyümeye devam edecektik değil mi? Seni kendimden daha çok sevmem seni bu kadar çok korkuttu değil mi? Haklısın. Artık bende o kadar çok korkuyorum ki.

Ben seni çok sevdim. Çok. En çok seni sevdim ben. O kadar çok hayalim vardı ki hepsini anlattım sana. Hayallerim korkuttu seni, hayallerimin ciddiyeti korkuttu. Hayaldi oysa onlar. Ben de biliyordum sonsuza dek benimle kalmayacağını, ben de biliyordum Paris’te evimizin olmayacağını ya da bende biliyordum bizim neşe içinde hoplayıp zıplayan çocuklarımız olmayacağını. Sadece seni çok seviyordum. Öylece erkenden çekip gitmeni kaldıramıyordum gitme derken.

Sana benimle evlen demiyorum. Sana ömrünün sonuna kadar benimle ol demiyorum. Sana anlatacak masallarım vardı sadece, yapılacak süprizlerim. Göreceğimiz yerler vardı. Bak Ortaköy küstü bize mesela.

Anlatamıyorum artık. Ne kadar yanlızım ölüyorum desem de kelimelerin sana hissettirdiği kadarıyla yalnızım zannediyorsun beni. İki ay geçti unuttum zannediyorsun, gülüyorum birileriyle, konuşuyorum, nefesim ciğerlerimi yakmıyor zannediyorsun. Sen kendin gibi zannediyorsun beni. Yanılıyorsun.

İki ay geçti ama hala başucumdaki sen geceleri uyutmuyor. İki ay geçti ama hiç azalmadı içimdeki sevgin. İki ay geçti ama adın dilimden düşmüyor. İki ay geçti ama bu kız hala aynı yerde işte, ölüyor.

Biliyorum yaşadığım hayat yordu seni. Ben yordum gerçeklerimle. Hergün uyanmak ve yaşamak zorunda olduğum hayatım yordu seni. Ve ben sen gittiğin günden beri seni yordu diye yaşamak zorunda olduğum hayatımdan nefret ettim.

Bana, kendine, bize yaşatmak zorunda bıraktığın şu durum seni güldürüyor mu bilmiyorum ama beni öldürüyor. Ucu bana çıkan her saniyenle başetmediğinin, beni özlediğinden midene sert tekmeler yemediğinin ya da bunları okurken oturup ağlamadığının farkındayım. Ben yazarken ağlıyorum. Ben adın geçmese dahi her saniye özleminden mideme çok sert tekmeler yiyorum. Ben her saniye bi’ insanın kokusunu duymanın lanetiyle savaşıyorum.

Düşündüm, taşındım, okudum, izledim, baktım. Bize dair yeni eski ne varsa hepsine zaman ayırdım. İnsan hiç durmadan ağlar mı? Ağlıyormuş işte. Hiç gelmeyecek birini hangi aptal bekler ki? Ben bekliyordum işte.

Her yanlız kaldığımda, başım her sıkıştığında, herşey üst üste geldiğinde elime telefonu bile alamıyorum artık. Sana “dön” diyemiyorum. Elim gidiyor evet ama, vazgeçiyorum. Artık anlıyorum ama, yokluğun o kadar keskin ki, geri dönmeyeceğini kafama kaka kaka o kadar iyi anlatmışsın ki, o aptal ben bile anlıyorum artık.

Dönmeyeceksin değil mi. Tamam. Gelme. Hep hayal ettiğim gibi birgün kapımda bulmayacağım seni, beni özlemiş, benimki kadar özlemiş diyemeyeceğim, bana -seni çok özledim- diye sarıldığında. Mutlu bir sonumuz olmayacak bizim. Sonumuz olmayacak ki. Yarım kalacağız hep böyle. Eksik. Sen benim sana büyüteceğim -ciddiyet-ten korkacaksın, ben seninle herşeye razı olacağım. Sen beni -üzmek-ten yeniden -kırmak-tan korkacaksın, ben yokluğundan daha fazla acıtacak hiçbir şey olmadığından emin olacağım. Sen yine de bilmeyeceksin. Kendi doğrularını savunacaksın. Onlara uyup,geçecek 3-5 güzel günümüze acımadan kıyacaksın. Seninleyken acı çekerim zannedeceksin, sensizken öldüğümü görmeden.

Sen böyle mutlu olacaksan yokmuş gibi yaparım ben. Sen mutlu olacaksan ben böyle nefesi zar zor aldığım hayatımda, sana gıkımı bile çıkarmadan acını çekerim ben. Özlersen.. diyecektim de, özlemediğini unutmuşum ben. Evet bunları yazarken hala ağlıyorum ben. Dudağımdaki buruk tebessüm, artık geri gelmeyişine güvendiğimden..

Bekledim belki döner diye, yanımda kalır diye. Yüzü var, sesi yok artık. Ömrüm sessizce gittin benden..

11/15/2010

19

Seni ilk nerede öptüğümü hatırlamıyorum.

Yalan.

Ben aslında hiçbir şeyi unutmam. Seninle ilgili hiçbir şeyi unutmam. İlk gördüğümde ne hissettiğimi, ilk buluştuğumuzda neler olduğunu, gülümsemeni ya da terkedip gitmeni asla unutmam. Bugüne kadar benim neyi unuttuğum görülmüş ki zaten.

Ağzıma sıçıyor tekila. Beynim uyuşuyor. Yemin ederim sikiyorlar beynimi. Hatırlamıyorum hiçbir şeyi. Ne söylediğimi, ne yaptığımı, nereye gittiğimi bilmiyorum. Gözümü bir açıyorum ordayım, beni bırakıp, bizi unutup gittiğin yerdeyim. Sen nerdesin kim bilir.

Allah belamı versin artık. Yapamıyorum. Sen böyle bir ileri, iki geri adım attıkça ben kendi içimde boğuluyorum. Ağzıma sıçıyorsun resmen. “Gittim artık” diyorsun gözüme soka soka, “umrumda değilsin” diyorsun bakışlarınla.

Çağırsam gelir misin?

Gelmezsin. Zaten hiçbir zaman bekle demedin bana. Şimdi farkına varıyorum. Sen beni umursamıyorsun. Eskisi gibi bakmıyorsun artık. “Yine geleceğim ben sana kıyamam zaten meleğim, bekle kafamı toparlamam lazım, bana zaman ver” demiyorsun artık. Gözlerinden anlıyorum bana aldırmazlığını, sözlerinden bile değil.

Ben hala ağzından çıkacak o beş harfe yıllarını verebilecek bir kız çocuğu tanıyorum. Geleceksen sadece, ” bekle ” de diyor hep kulağına. Duyuyor musun?

Ben hala her gece uyuma bahanesiyle yatağına kaçan küçük çocuklar gibi evdeki küçük kalabalıktan sıyırıyorum kendimi. Yatağıma girip yorganı tepeme kadar çekiyorum. İçinde bir zamanlar senin uyuduğun yatağıma kaçıyorum, evet. Gözlerimi sımsıkı kapatıyorum sonra. En başından alıyorum herşeyi. En başından yaşıyorum bizi. Yine o alışveriş merkezinde buluşuyoruz. Yine sarhoş oluyoruz. Yorulmuyorsun ama. Yormuyorum seni ne sevgimle ne yaptıklarımla. Bu sefer elimde olmayan şeylere bile engel oluyorum çünkü! En güçlü benim kaderime karşı çıkıyorum! Ama yine ben, benim. Sana aylar öncesinden doğumgünü süprizleri hazırlamaya başlıyorum. Hevesim kursağımda kalmıyor bu sefer.

İnan yaşadığımız tek saniyeyi kaçırmıyorum. Tek fark hayalimdeki adam senin aksine, her gece bana seni çok özledim meleğim diye sarılıyor, bırakıp gitmiyor. Hıçkırıklarımı değil de kahkahalarımı duyuyor o..

Şimdi de bildiğin gibi, içiyorum.

11/08/2010

19

Aklım almıyor. Yapamıyorum.

Öyle bir kalmışsın ki giderken, kımıldayamıyorum. Gelirsin diye gidemiyorum. İçimden sesler geliyor, sana haykırıyorum. Korkuyorum.

Biri birşeyler konuşuyor, duymuyorum. Sesini unuturum diye onları duyamıyorum.

Sevdiğim her şey gidecek diye korkuyorum. Bu odada nefes aldığını unutacaksın diye korkuyorum ben. Beraber uyuduk diye hala değiştiremiyorum nevresimleri.

Birini hayatına alırsan, sevdiğin için değil, gece hastalandığında kapısına gidip onu görmeyi isteyebilecek kadar mükemmel olduğun için ağlayacağım.

Birini hayatına alırsan ben ona aşkım dediğinde değil, seni asla bırakmayacağım dediğinde ağlayacağım.

Ben hala gelirsin diye gidemiyorum. Çıkmaz bütün yolları zorluyorum. Kurulacak cümle bulamıyorum artık. Bütün edatlar, zamirler, sıfatlar, bağlaçlar yanyana geldi de seni bana getirecek o cümle bir türlü yerine gelemedi sanki. Özlemiyorsun. Ben bir adım geldikçe sen bin adım gidiyorsun -biz- den.

Oysa ben her sabah aynı uyanıyorum. Sana mesajlar yazıyorum. Sana yazılar yazıyorum. Sana süprizler hazırlıyorum. Artık aynadaki bile ben değilim, görüyor musun sana ne kadar da benziyorum?

Telefonunun taslaklarında ” Bir kez daha denesek, seni çok özledim sevgilim, yapamıyorum, özledim” cümleleri dönüp duran bir kızım ben artık duyuyor musun?

Gelirsin diye gidemiyorum. Sen bir türlü gelmiyorsun.

Ben bunları kime anlatıyorum?

11/04/2010

19


Bir gün işte tam böyle olacak.

Sarılmak isteyeceksin çünkü. Seni kimse benim kadar çok sevmeyecek, özlemeyecek. Hastalandığında annenden sonra benim kadar kimse ilgilenmeyecek seninle, kimse üstün açıldığında uyanıp örtmeyecek, kimse sana şarkılar şiirler yazmayacak, her ayına farklı bir süpriz yapmayacak. İnkar ediyorsun ama kimse sana iyi gelmeyecek bu kadar. Kimse kendinden çok düşünmeyecek seni. Bu sefer oldu diyeceksin belki, sevdi zannedeceksin, dokunduğunda aklına geleceğim belki, bir ses bir koku bir sözcük beni hatırlatacak elbet sana, o da pes edecek. Yarım kalacaksın. Eksik bıraktığımız o boşluk hiç dolmayacak.

Çünkü aşık olmak, beğenmek, seviyorum demek değil. Aşık olmak facebookta ilişki yapmak değil. Aşık olmak şehir sinemalarında öpüşmek değil. Aşık olmak benim gibi içip içip kustuktan sonra o kusmuklu ağzını öpebilmek, günlerce yıkanamadığın o zaman bile bundan şikayet etmemek. Çünkü aşık olmak aynı yatağı aynı yastığı aynı evi paylaşabilmek. Aşık olmak çekinmeden yanında sarhoş olabilmek. Çünkü aşık olmak birlikte parasız kalmak, birlikte uyumak, birlikte ağlamak. Birlikte bağıra bağıra şarkı söyleyip sarılmak. Şarkının neresinde gözlerinin içine bakacağını bilmek. Çünkü aşık olmak hastalandığında gecenin kaçı olursa olsun kapısına gidebilmek. Çünkü aşık olmak yeni bir aile tanımak. Çünkü aşık olmak beraber saçmalamak. Çünkü aşık olmak havuzda bale yapmak. Çünkü aşık olmak gerçekten bizi yaşamak. Çünkü aşık olmak ne kadar kaçarsan kaç en başa dönmek. Çünkü aşık olmak verdiğin sözleri yeri geldi mi tutmak zorunda olduğunu hatırlamak.

Çünkü aşık olmak bize bahşedildi.

Peki bi gün, arkana bile bakmadan gittin ve bütün bunları unuttun mu?

Merak etme hatırlayacaksın. Benim canım erken yandı. Geç de olsa senin ki de yanacak bir gün. Bir gün sen de özlemenin verdiği acıyla kemiklerinin yandığını hissedeceksin. Diyorum ya, seni böyle kimse sevmeyecek, farkedeceksin. Kemiklerin yanacak. Canın öyle acıyacak ki, benim gibi gururun g’si kalmayacak sende de belki. Belki inat edeceksin, gelmeyeceksin benim gibi kapıma ama, seni hep seviyor oluşumun altında ezileceksin. Gelmesen bile, “özledim” diyeceksin.

Sen istemezsen demezsin, sen istemezsen özlemezsin bile. Dayanırsın değil mi? Sen beni aramazsın. Gururun ağır basar. Çıkıp gelmezsin. Böyle bir şeye mahkum edersin işte bizi. Boşver. Buraların en güzel kızı olamadım zaten ben hiç, haklısın.

Belki bir ay, belki 10 ay, belki 10 yıl sonra. Belki de hiç.

10/26/2010

19

3 gün sonra yeni yaşıma gireceğim ben. Duydun mu?

Pasta alacaklar bana. Mum koyacaklar belki bir tane, belki yaşım kadar. Hiç birinde dileğim değişmeyecek. Gelmeyeceksin ama dileyeceğim, senden daha fazla ne isterim ki ben? Soluğumu alıp götürdüğün şu hayattan daha ne beklerim ki ben sen olmazsan.

Seni hayata döndüren bendim. Öyle söylerdin. Hatta bazen beni öyle korkuturdun ki. “Sana bir şey söyleyeceğim.” derdin önce, sonrasındaki cümlen “Olmuyor Hazal” diye başlardı. “Olmuyor Hazal, çok fazla seviyorum seni, çok aşığım. Hiç ayrılmayalım söz mü? Sensiz yapamıyorum. Hep benim olsan olur mu?”

“Bana insan olmayı öğrettin. Çok yükseklerde uçuyormuşum, çaresiz kalmayı bilmiyordum aşkım. Sensiz nefes almak çok zor, dön.” diyen ağız, nasıl oldu da ”İstemiyorum, bir daha olmaz” diyebildi?

Sen nasıl beni böyle bırakıp gidebildin? Sen nasıl “biz”e bunu yapabildin? Sen nasıl kendi ellerinle yazdığın onca yazıya, kendi ağzınla verdiğin onca söze ihanet edip meleğine kıyabildin? Sen nasıl kandırdın kızını? Hani ben senin kızınım dediğimde, hep öyle kalacaksın, karım eşim olarak istediğin kadar büyüteceğim seni demiştin. Hani bu artık canımız istediğinde çekip gidebileceğimiz, ayrılabileceğimiz bir şey olmaktan çıkmıştı. Hani Norveç’ten döndüğüm gün sen yokken söz verdim, ” Hele bi’ dön hiç üzmeyeceğim seni” demiştin? Hani en güzel yaşıma, büyüdüğüm o onsekize seninle girecektim. Hani en güzel gün bizim olacaktı?

Şimdi bana doğumgünlerinden bahsetmesinler. Anlatmasınlar bana sürprizlerini. Şiirler yazmasınlar, şarkılar söylemesinler. Bahsetmesinler işte. “Seni seviyorum” demesin bana hiçkimse.

Ben de o ana kadar herşeyin şaka olduğunu düşünmeyeyim artık. Bir yerlerden çıkıp ” Sana en güzel hediye buydu aşkım. ” diyeceğini, boynuma sarılacağını hayal etmeyeyim. Senden başka bana Ortaköy’ü seviyorsun, hadi oraya gidelim bugün senin doğumgünün demesin kimse.

O gün geldiğinde sen de yabancı gibi elleri cebinde karşımda durma. Çok acıttın en son geldiğinde çünkü. Olma böyle olacaksa. Hele eğilip yanaklarımdan öpmeye kalkma sakın. Kollarına dokunamadığım, gözlerine bakamadığım, dudaklarımı tenine değdiremediğim bir sen istemiyorum artık. Eve dönerken keşke sarılsaydık diye mesajlar atma. Madem istemiyorsun, madem vazgeçtin çoktan, madem hayat senin hayatın, madem ben gebersem de anlamı yok, o zaman acıma da.

Şimdi daha iyi anlıyorum. Aynı o sahiplendiğim dizeler gibi.

Daha o gün anlamalıydım. Benim sana erken, senin bana geç kaldığını..

10/07/2010

19

Yazdığım herşeyi okuyorsun, okumasan da bir şekilde haberin oluyor yaptığım herşeyden. Biliyorsun neyin ne kadar önemli olduğunu kısacası, sussan da, o gülümsediğinde kusursuzca kıvrılan kahrolası aşık olduğum dudaklarını birbirine kenetlesen de, biliyorsun işte.

Ayakkabılar ayağımı vuruyor! Lanet olsun o kadar acıtıyorlar ki dayanamıyorum.Sırf onlara dayanamadığım için gideceğim. Sırf bir daha sabahları telefonumun ekranına bakmamak için gideceğim. Şubatta yağmur yağıyor diye gideceğim, başkasının elini tutacaksın diye gideceğim.

Hem söylemedim sana, ayakkabılar ayağımı çok acıtıyor. Benim bile değiller ki. Onlara dayanamadığım için gideceğim gerçekten. Koşamıyorum onlarla nefesim tükenene kadar. Sahilin o en ucuna yetişemiyorum bir türlü. Sigaramı bitiremiyorum tek nefeste. Ruhum acıyor diye ağlamıyorum hayır ayaklarım acıyor!

Senden değil kendimden kaçacağım. Benden vazgeçeceğini bile bile yaptıklarım için kendimi suçlayacağım belki. Pişman olmayacağım hayır, suçlayacağım sadece.

Sen düşünmeyeceksin, belki biraz acıyacak. Hatırlamayacaksın ama kapına seni son kez görmek için geldiğimi. Sana uzanan bedenimin değil, ruhum olduğunu. Yaşanmış herşeyi birkez daha ayaklarına serdiğimi. Tek kelimenle herşeyi değiştirebilecekken, vazgeçmeyi seçtiğini, hatırlamayacaksın ama unutamayacaksın da.

Çünkü en hızlı hatırlanandır
En eski unutulan

Çünkü bilirsin, iyileşmeyecek.

Hiçbir yara hiçbir zaman
tam olarak iyileşmez!

9/27/2010

19

Hiç özlemedim seni.

Hiç aramıyorum sabah kalktığımda yatağın diğer tarafından bana gülümseyen uyku mahmuru gözlerini. Hiç eğilip yanaklarını sıktığımı sonra dayanamayıp öptüğümü hatırlatmıyorum kendime. Günaydın mesajım saatinde gelmiş mi diye kontrol etmiyorum mesela. Sınava hazırlanıyorum ben, yapmam gereken çok şey var, o kadar çok şey var ki seni düşünmüyorum, aklıma gelmiyorsun bile inan.

Hep yatıyorum zannetme. Bütün gün seni düşündüğüm, bütün paramı alkole ve sigaraya yatırdığım yok. İyiyim ben böyle. Hem bayılmıyorum da ne zamandır. Başım dönmüyor, sarhoş olmuyorum, ağlaya ağlaya oturup en sonunda kan kusmuyorum. “Seni çok özledim ben” diye ağlamıyorum gece yarıları, mışıl mışıl uyuyorum. Senin iyi gecelerin olmadan uyuyamam, günlerce uykusuz kalırımdı düşüncen, peh. Ne derdim var ki tatlı uykumu böleceğim.

Soru çözüyorum. Tuvalete gidecek vaktim bile yok, saatlerce tutuyorum çişimi.Aynı şarkıları dinleyip durmuyorum, seninle dinleyip dinlemediğimizi bile hatırlamadığım bir ton müzik dosyası var hem bilgisayarımda, oturup seninle dinlediklerimi seçecek değilim.Bizim şarkımızın çaldığını duyup odamdaki aynayı yumrukladığımı, sonra bağıra bağıra ağladığımı, elimi sarmaya çalışan anneme içimin daha çok acıdığını söyleyemediğim için kendi kendimi yediğimi zannediyorsundur sen. Yanılıyorsun işte.

Önümde bir şişe Jack Daniels duruyor. Sana sakladığımdan değil, canım viski içmek istemiyor. Oldum olası ağır gelmiştir zaten, sevmem ki ben böyle şeyleri. Ben kendimden başka kimseyi sevmem zaten. Hiç sevmemişim bu zamana kadar da. Öyle mutluyum, öyle huzurluyum ki cüzdanımdan çıkan - ilk kredi kartı kullanışımız sakla istersen bunu da - dediğin fişi görünce bütün gün onu düşünmüyorum.

Hele gittiğimiz tatili, yediğimiz yemekleri, izlediğimiz sinema filmlerini zerre kadar anımsamıyorum. Durduk yere parfümünün kokusunu duymuyorum bi’ yerlerden, çıldıracak gibi olmuyorum hiç. Yüzüğü, bileklikleri çıkardım attım. Gereksiz şeylerdi zaten o ne öyle kro gibi. Rehberdeki adını, telefonumdaki ve bilgisayarımdaki resimleri sildim. Çok yer kaplıyorlardı, indireceğim filmlere yer açmam gerekiyordu, yaptım.

Doğumgünüm için gün sayıyorum. Öyle büyük bir kutlama yapacağım ki arayıp aramayacağını, kutlayıp kutlamayacağını bile düşünmüyorum. Ağlamıyorum durup dururken, keşke böyle olmasaydı demiyorum. İyi ki gittin diyorum. İyi ki yoksun.

Nefes alıyorum! Ölmüyorum! Zaten çok sağlıklıyım. Yaşayacağım uzun yıllar var. İlaçlar filan çok işe yaradı, o kadar iyiyim ki. Mutluyum da. Gülüp geçiyorum herşeye.

Benden güzel oyuncu oluyor da, bunları yazarken bile canım çok acıyor sevgilim.Gözlerimden yaşlar boşalıyor. Daha çok özlüyorum seni, yalan söyleyemiyorum ne sana, ne kendime. Olmuyor. Gel, yine haklı çık her zaman ki gibi sen. Yeniden kurallar koy istediğinden. Ben birşey demem bakarım sessizce.. Yerine gelmesin bi’ başkası.. Yerime..

9/26/2010

19

Bugün kedimin doğumgünü, bugün asetonum olmadığı için sıkıntıdan sürdüğüm kırmızı ojeleri çıkartamadığım gün, bugün kendimden bir kez daha nefret ettiğim gün, bugün dershanede sigara içme özgürlüğüne kavuştuğum gün, bugün minibüste ağladığım, kro amcaların beni teselli ettiği gün ve bugün nefes alamadığım yedinci gün.


Sen bunları bilmiyorsun, bilmeyeceksin. Minibüste eve dönerken yine kendime aykırı şarkılar dinledim. Minibüste bile ağlayabiliyorum artık. Yapabiliyorum evet. Bugün minibüste ağladım. O amele dediğimiz bıyıklı şöför amcalardan biri mendil uzattı bana. Kulaklığımı farketmedi önce, radyoyu açtı, Müslüm baba. Filmlerdeki gibi ” Ağla açılırsın kızım ” dedi bana sonra. Ağladım bende ama Müslüm Gürses’te değil, Leman Sam - Gül Güzeli’nde. Tatildeyken bir akşam konserinde çalmıştı. Bi’ gün ölürsem beni bu şarkıyla hatırla demiştim sende suratını buruşturup ” Ne alaka şimdi? Niye bu şarkı? ” demiştin. Çünkü o an öyle istemiştim ve hala da öyle istiyorum sanırım. Gerçi o kadar bile hatırlamayacaksın beni ama olsun.

Şimdiden hatırlamıyorsun zaten beni, belkilerin arkasına sakladın kendini kaçmak için, iyi tanırım seni. O gün telefonu ” yine konuşacağız ” diye kapattığında ben bunun, senin hoşçakalın olduğunu biliyordum. Beni aramayacak, sormayacak, hayatımdan tamamiyle çıkacak ve bana yine - aklı sıra - iyilik edecektin. Yine başa sarıyorum boşver. Seni çok özledim ondandır.

Sadece gereksizlik ayırdı bizi değil mi diyorum kendi kendime ilk sarhoş olduğum anda. Hep bu soruyu düşünüyorum, hep. Dün nişan vardı. O elbiseyi o kadar beğenerek almıştım ki, ben de dahil olmak üzere herkes beni çok beğendi. Gerçekten güzel olmuştum. Beni öyle görmeni isterdim. Sonra da gülerek ” Güzelsin haa” danalığını yapmanı isterdim. Geri gelmeyen, düzelmeyen hiçbir şey gibi bu da olmadı. Ben yine, herzaman ki gibi ve her zaman olacağı gibi seni özledim.

Ha bi’ de son olarak, bugün yine beni ağlarken bırakıp gittiğin yerden geçtim. Bir hafta geçmiş olmasına rağmen acım aynıydı. Orada ağlıyordum ama hiç değilse sen elimi tutuyordun, bugün yoktun. Ve bir daha olmayacaksın.

Geri dön demiyorum. Geçmiş güzel değil. Beni de al sadece yanına. Küçük İskender gibi sofrada bi’ tabak daha istediğim de yok.

Sen ol sadece.

19

Yine sarhoşum ben. Çok sarhoşum hemde. Çok fazla içtiğimden değil, yine herzaman ki kadar içtim ama bu sefer daha çok hissettim yokluğunu. Mutlu iki insanın beraberliğini ilan etmek adına yaptıkları, bizlerin nişan adlı başlıkta incelediği törenlerden biriydi, güzeldi herşeyiyle, sen olsaydın belki ben de mutlu olurdum, ama yoktun. Orada seninle dans etmeyi ne çok isterdim oysa ki.

Sahnedekini tanımıyordum. Tanımayı da aklımın ucundan bile geçirmemiştim. Bir şarkı mırıldandı. ” Aşk yok mu sence, sevişmek herkesle aynı mı sence?” filan falan. Ondan sonra ne söylerse ruhuma dokundu. Ne söylerse seni hatırlattı. Üçer beşer devrildi ardından bardaklar.. Yanımda sen ol isterdim, olmadı.

Yoruldum. İçmekten, düşünmekten, ağlamaktan, sızlanmaktan hatta yazmaktan bile yoruldum. Herşeyimi serdim önüne, yazdıklarımı okumayacak artık insanlar. Diyorum ya belki de yazmayacağım, paylaşamayacağım seni onca insanla.

Şimdilik susmalıyım. Seni o kadar çok özledim ki bırakırsam parmaklarım kırılana kadar yazacağım, anlatacağım herşeyi. Benim kalmalısın oysa. İçimde bir yerlerde hep, bana özel cennet olarak kalmalısın. Bana özel cennetin kahramanı olarak.

Hadi ben saçmalamaya gittim, gecikirim.

9/24/2010

19

” Öpsene beni. “

İnternette gezmek bile iyi gelmiyor bak. Sadece gördüğü şu iki kelime için hüngür hüngür ağlıyorum ben. Çünkü bu iki kelimeyi en güzel sen söylersin. Çünkü hala söylediğindeki masumiyetini hatırlıyorum, ses tonunu, bakışlarını.

Sen duruyorsun öylece. Susuyorsun da artık, özlemiyorsun da, biliyorum. Zaten hep çok sevmişlerdi seni. Bana ne gerek var ki. Olmasam da birşey değişmeyecekti nasılsa. Hep herkesin bitanesi, herşeyi, hayatı, bebeği, unutamadığı, unutmak istemediği, aradığı, sorduğu olmuştun. Olmaya da devam ediyorsun. Ben yalnızım merak etme. Hala kimse sevmiyor beni. Hala hayatımı sana adadığım için siktir ettiğim arkadaşlarımla aramı düzeltemedim. Olsun şikayetçi değilim, sana da kızmıyorum. Böyle olmasını ben istedim.

Yetişemiyorum olan bitene. Ayağım takılıyor düşüyorum sürekli. Kendi ellerimin üzerine yüklenip doğrulmaktan yoruldum. Nasır tutmuyor yaralarım, daha çok kanıyor, geçmiyor işte.

Bekliyorum. Öyle lanet birşey ki beklemek. Dönmeyeceğini bile bile bekliyorum seni. Beklemenin zehri öldürüyor zaten beni. Öyle birşey ki bu, engel olamıyorum umutlarıma. Onlara bile sözümü geçiremiyorum sevgilim.

Sen hiç bilmiyorsun olan biteni. Canım sıkılıyor birşeyler karalıyorum zannediyorsun sadece. Nasıl özlediğimi, vazgeçişinin beni nasıl kanattığını ve kanatmaya devam ettiğini, gün geçtikçe yaramın büyüdüğünü, hala bir yerlerden seni izlediğimi, hala seni deli gibi kıskandığımı, hala seni çok sevdiğimi bilmiyorsun. Düşünmüyorsun artık, arayıp sormuyorsun canın sıkıldığında, şarkı söylemek istemiyorsun. Beni görmek istemiyorsun, çirkin ayaklarımla dalga geçmiyorsun, saçlarımı düzleştirmeyi beceremediğim için bana kızmıyorsun, parfümümü koklamak istemiyorsun. Ben sadece içiyorum, senin yerine de iki kere yapıyorum herşeyi. İki kişilik özlüyorum seni.Ve ben çok korkuyorum. Sana böyle uzakken, seni böyle özlerken ölmekten çok korkuyorum.

Ben hergün içimde sana bir kez daha rastlıyorum, bir kez daha buluşuyoruz o alışveriş merkezinin önünde, bir kez daha içiyoruz, bir kez daha öpüyorsun beni. Ben her gün bir kez daha aşık oluyorum sana. Unuturum zannediyorsun ama yanılıyorsun.

Öylesine yoksun ki, öylesine gitmişsin ki. Diğer yarın saydığın ben ölüyorum, görmüyorsun.

19

Ben sarhoşken bunları dinlerim genelde, tıkla.

Sabahın kör saatinde bir şarkı takılıyor dilime, zaten günlerdir sızmanın dışında uyku uyumayan ben, o en güzel sesimle eşlik ediyorum sözlere. Sonra bir gürültü kopuyor evde, annem bayılıyor, dayım koşuyor, ben içiyorum.

Herkesten çok sevdim ben seni. Yapabileceğim tek şey buydu çünkü. Seni sıradan, öyle olağan bir şey olarak kabul edemezdim. Benim hayatımdın, hayatımın tamamıydın. Hala da öylesin, öyle olmaya da devam edeceksin. Beni bilmiyor musun, inadımı. Vazgeçmem öyle kolay kolay. Seni senden habersiz sevdim ben, kendimden bile habersiz. O ağlaya ağlaya aldırdığı bebeğinden vazgeçen, yeni bir bebek bulunca diğerini köşeye atan ben olmadım hiçbir zaman, olmayacağım da.

Annem bayılıyor evet. Bu halimle onu öldürmek istediğimi düşünüyor çünkü. Hayatının en önemli senesinde içip içip sızan, sağa sola küfreden, okula gitmeyen asi kızının derdini anlamaya çalışıyor. Anlatamıyorum. Kendime bile itiraf edemiyorum ki. Annem bayılıyor, ben seni özlüyorum. Üzülme, herşey geçecek, yanındayım demeni özlüyorum. Ellerini özlüyorum. O koca omuzlarına başımı yaslamayı, kokunu içime çekmeyi, uykunda seni izlemeyi özlüyorum. Omuzlarını benden çok kimse sevemez. Kimse benim gibi uyurken saatlerce seni izlese de, benim gördüklerimi göremez sende, sende biliyorsun.

Benzemiyor kimse sana.

Ne yaparsan yap, içimde öyle büyütmüşüm ki seni, benden bir parça olmuşsun. Elim kolum gibi, sürekli benimle olması gereken ya da kalbim gibi görevini yapması gereken bir parça. Sen henüz farkında olmasan da. Yaşamıyorum yani sensiz, yavaş yavaş öldürüyor olmayışın. Hani sanki ellerinde doğmuşum ve o kadına aşık olmuşum, sen büyütmüşsün beni diyordun ya. Bir yanım hep çocuğum gibi sevdi seni. Ben büyüttüm, elini ben tuttum. Hep ben sevdim seni. En çok ben.

Kim bakacak sana gözü gibi, hasta oldun mu kimin ömründen ömür gidecek, ben yalnızken kim gelecek, kim korktuğum telefon sapıklarından beni koruyacak. Gece çok deli yatarsın, üstünü kim örtecek. Kim o çok sevdiğim parfümü kullanmanı yasaklayacak. Kim böyle özleyecek seni, kokunu, gözlerini, ellerini. Herşeyi geçtim, bunları düzenli olarak her saniye yapan ben, kendime ne diyeceğim? Nasıl avutacağım içimdeki o küçük kızı?

Beni ben yapan herşeysin sen. Güldüren, eğlendiren, hayata bağlayan tüm bağların bir ucu sende. Koptu şimdi herşey, eksik kaldı. Düzelmeyecek, yarım kaldı.

Bir beni nasıl öptüğünü, bir de ilk gülümsediğin anı unutmayacağım sevgilim. O ilk gülümsediğinde yukarı kıvrılan dudaklarını, gözlerime bakmaya cesareti olmayan utangaç çocuk tavırlarını, ilk buluşmamıza rağmen yanımdan ayrılır ayrılmaz attığın ” Özledim.” Mesajlarını unutmayacağım işte. Bunlara içeceğim hep. Hep.

Kimse görmese, kimse bilmese keşke. Kimseler farketmese mükemmelliğini. Bak yaşadığımız ne olursa olsun, mükemmelsin hala. Her zaman öyle oldun, öyle olmaya da devam edeceksin. Ben saatlere aldırmadan içeceğim, kimseler görmezse bir kaç sigara yakacağım. Özleyeceğim, çok acıtıyor ve acıtmaya da devam edecek. Belki düşündüğüm tüm bu şeyleri artık yazamayacağım, satırlardan, okuyanlardan kıskanacağım seni. Çıldıracağım.

Saat on olmuş çoktan. Bu saatte ayakta olabildiğime inanıyor musun? Neyse annem bayılıyor, ben içiyorum.

19

Senden önce ve senden sonra olarak yapıyorum herşeyi. Herşeyin başına ve sonuna ‘sen’ ekliyorum. Önüme yığılıyor alıp verdiğim bir ton karar. Ne yapacağımı, nereden başlayacağımı, nereye gideceğimi bilsem, hepsini uygulayacağım da. Öyle olmuyormuş işte.

Yapmaktan nefret ettiğim ne varsa yapacağım belki de. Süt içeceğim mesela, çikolatalarımı çöpe atacağım filan. Sigaraya başlayacağım bir an önce. Biranın yanına çerezi sevmem ben, sigara içeceğim. Dumanından şekiller yapacağım, geliştirirsem belki adını bile yazarım kim bilir. Bütün paramla peçeteler alacağım kendime rengarenk. Gözüme sürekli toz kaçacak çünkü bunları yaparken. Hem gözlerimi hem akan burnumu kirli çamaşırlarıma silmeyeceğim daha fazla, temiz olmam lazım.

Sen benim güçlü kocaman sevgilim. Seni hep böyle hatırlamak istiyorum. O kadar çok seviyordun ki beni, o kadar değerliydim ki senin için, kıyamıyordun bana, tek damla gözyaşıma. Böyle hatırlamak istiyorum seni işte. Giderken o durakta hıçkırıklara boğulduğumu, güçlü olmam gerektiğini söylediğini hatırlamak istemiyorum. Hep gözyaşlarıma dayanamayan o güçlü adam olarak kal istiyorum..

Kanserden daha hızlı yayılıyor hücrelerime yokluğun. Korkma. Nerede olursam olayım, nasıl olursam olayım bana silinmeyecek bir sürü an bıraktın, anı bıraktın. Ellerini sildiğin peçeteden, yediğin şekerlerin fişine kadar hepsi benimle beraber, yatağımın kenarında. Öyle kocaman bir yığın ki görsen yine bana manyak sevgilim der güler geçersin, işin gücün yoktu bunları mı topladın dersin. Yoktu. Hala da yok. Benim senden önemli, senden daha çok mutlu eden bir uğraşım olmadı hiçbir zaman, olmasına da izin vermeyeceğim artık.

Sana hissettiğim şey neyse, artık çok uzak. O kadar eminim ki bir daha hayatıma girmeyeceğinden, öyle bir duygu yaşamayacağımdan, boğazıma oturan o soğuk demir topu yutamıyorum bir türlü. Her defasında imkansızlığını hatırlatıyor bana, biraz daha kanatıyor.

O kadar çok ‘gitme, nolur, dön’ dedim ki, hepsini tüketmiş gibiyim. Sen de hepsini duymaya o kadar alışmışsın ki, sanki adın bu üç kelimeden biriymiş gibi. Ben haykırdıkça sen susuyorsun, belki kader deyip geçiyorsun.

Benden kalan pek birşey yok. Nefes alıp veren, kısmen fotosentez yapan bitkin bir bedenden başka. Diyorum ya, ilk defa senden daha çok istiyorum belki de şu lanet olası hastalığı, ilk defa küfür etmek istiyorum çekinmeden şu siktiri boktan hayatıma.

Evet. Ben. İlk defa. Gerçekten. Siktir olup gitmek istiyorum.

En başta kendimden!

9/21/2010

19

Sensiz aldığım nefesin bana hiç yetmediğini bilmeni istedim..


Herşey bıraktığım yerde, bıraktığım şekliyle beni bekliyordu. Herşey, herkes aynıydı. Yollar, yüzler, sesler.. Bir eksik vardı ve bir fazla. Ben, iki kişiydim artık. İçinden terkettiğin ben ve kendim. Eksik olanı söylemeye gerek var mı? Sen yoktun ve bir daha olmayacaktın, biliyordum.


Gidiyormuş gibi yaptım elimi bıraktığında. Hiç böylesine kalarak gitmemiştim oysa..

" Gelsen yine odama.. Senin gülücüklerinle canlansa ruhum, derinlerde saklanan ıssız kalbim..

Sadece gereksizlik ayırdı bizi değil mi?
Uzaklarda çok uzaklarda..
Gözükse de böyle.. Oysa ki çok yakında…
Uzansam ellerin değebilecek saçlarıma..
Tokamı yere düşürdüm, eğilemiyorum..
Karanlıkta kaybolursun gene diye,
Eğilemedim.
Islak kaldı saçlarım,uzamayacak,açık kaldı…
Yerlerde hayallerim, üstüne basıp geçtikte sen, ben yeniden ölü melek… "

9/20/2010

19

Evet yalnızım..

Sadece bunu söyleyip susmak isterdim.. Ebediyen susmak. Çünkü canım acıyor.. Konuştukça, arzuladıkça, özledikçe, en kötüsü yaşadıkça canım acıyor.. Sandığın gibi cesaretimden değil, korkumdan başarıyorum onca şeyi, korktuğum için haykırıyorum..

Ben senin meleğindim. Hayatın tüm kötülüklerinden arındığına inandığın, ömrünü başkalarının iyiliği için harcamaya hazır, o incecik düşünen ve yüreğindeki kırgın masum çocuğu incitmeye kıyamayacağın, dünya meleği.. Senden gelen her acı kabulümdü, bu yüzden kutsaldı. Sen benim yeryüzü tanrımdın. Tanrılar sorgulanmaz, bilirsin. Ben de sana hiç sorgulamadan taptım. Ve sana hayattan daha kötü davranamazdım. İyiliklerim bile güçsüzlüğümdendi. Güçsüzlüğümdendi beni daha çok kırmasınlar diye..

O beklentisiz, o seni herşeyinle kabul etmeye hazır, verdiğinden daha fazlasını talep etmeye cesareti olmayan, seni incitmekten ölümden korkar gibi korkan, ömrünü ve varlığını sana adamaya hazır benliğim kolay gelmişti sana. Her şeyimle sana teslim olmuştum, oysa bu değildi senin istediğin.. Sen de herkes gibi incitilmek istiyordun. Güven çok sıradan ve heyecan vermeyen bir duyguydu senin için. Sana bağlanmamı bu yüzden hiç istemedin. Bana karşı hiçbir sorumluluğun yoktu. Beni sahiplenmek istemedin..

Kendim diyorum, oysa kendim diye birşey var mı gerçekten işte onu hiç bilmiyorum. Kendim, deyince aklıma o sahipsiz sızı geliyor. Kendim deyince " Sen artık yaşama, sen artık bütün duyguları yitirdin! Bir daha hiçbir zaman eskisi gibi sevemeyeceksin!" diyen o ses geiyor aklıma. Kendim deyince, kimse beni bilmesin, tanımasın istiyorum. O büyük yanlışlarım, o büyük yanılgılarım aklıma gelince sonsuza dek kaybolmak istiyorum. Çünkü beni böyle herkes yaralayabilir ve öleceksen inleye inleye hiiç bilmediğin bir yerde öl diyorum kendime. Ama kaybolamıyorum.. Gecenin bir yarısı evime atıyorum kendimi. Gözlerime vuruyor içimin boşluğu bir sancı gibi.. Bu yokluğu sen hazırladın ve şimdi ben hiçbir yere ait değilim..

Sevmek, ruhumun tek sahibi olan seni sahiplenmemeye kanaya kanaya razı olmaktı. Çocuksu bir saflıkla, tek vazgeçemeyeceğinin ben olduğuma kendimi inandırarak, hayatına boyun eğmekti. Mutluydum evet. Hani neredeyse, ya incitirsem kaygısıyla o mutluluğu yaşamaya kıyamayacak kadar.. Seni bir kez kaybetmiş olmak, hayattan kovulmak ve ölümü solumak gibiydi benim için. Çünkü, beni bir kez unutmuştun. Öyle anlık kaçışlar gibi değil, öyle küçük vazgeçişler ve sonra yeniden sarılışlar gibi değil.. Seni beni bir kez ve gerçekten unutmuştun. Bunun benim için ne demek olduğunu bilmiyordun. Başka öykülerin kahramanı olmak istiyor, başka aşklarda kaybolmayı arzuluyorsun ve buna özgürlük diyorsun. Peki sence ben neden bir öyküye hapsettim kendimi? Şimdi aldığım her soluk seni benden biraz daha uzaklaştırırken, neden, nefes almak istemiyorum? Seni benden çalan o hayatı neden istemiyorum?

Suçumu bilmiyordum henüz. Seni çok sevmekle görevimi yaptığımı düşünüyordum. Beni ne kadar seversen sev, dışarıdaki hayatın senden istediklerini yerine getirmekte zorunlu hissediyordun kendini. Aşk bir yanda, hayat öte yanda; ikisi de seni ayrı ve çok farklı yerlere çekiyordu. Ama teslim olmuştum sana; çünkü ilk kez söz geçiremiyordum kalbime. Kalbinin topraklarına göç eden ruhum, ilk kez kendine dokunuyordu.Ruhum, ilk kez dünyaya dokunuyordu.

Sıkışıp kaldığım bu karanlık dehlizde, kendi kalbimde, yalnızlığımda, sensizliğinde kendi aşkımla delirmek oldu artık seni sevmek.. Giderken sana kalan son nefesimle haykırdım, "Gitme" oysa söyleyecek ne çok şey vardı daha, anlatacak ne masallar, görülecek ne rüyalar, söylenecek ne şarkılar vardı.. Dinlemedin.. Sen çoktan gitmiştin. Ben de vazgeçtim, senden değil, kendimden..

Affet beni sevgilim, verdiğim sözleri tutamadım.

9/04/2010

050991


Bak bu ne ilk ne de son sana, benim küçük ve de muzur oğlum,

Sustu içimdeki
Yorgun yüzündeki
Düştü elindeki
Öldü
Bir melekti

Hiçbirşey yapmak istemiyorum bu gece. Evde yalnızım birkaç gündür ama bugün daha fazla hissediyorum bu kelimenin anlamını. Yoksun. Bundan on dokuz yıl sene evvel gözlerini hastanenin birinde hayata açmış ve ciğerlerine dolan oksijenle avazın çıktığı kadar bağırmaya başlamıştın oysa her bebek gibi sen de. Annesinin minik bebeği önce yürümeyi sonra konuşmayı, koşmayı öğrenecek, büyüyecek iş güç sahibi olacak kendine bir hayat kuracaktı, olmadı. Hatırla soğuk bi' 21 ocak akşamı, inan, ben o kız, korkmadım hiç..


Senden konuşabildiğim pek kimse kalmadı artık. Herkes yavaş yavaş kendine gömülüyor yıllar geçtikçe. Ben yapamıyorum. Hala kapı çalacak o kendine has yürüyüşünle sen salına salına geçip koltuğa oturacak ve " Eee hoşgeldin demek yok mu? " diyerek sırıtacakmışsın gibi hissediyorum. Hani yapardın ya böyle şakalar hatta evin içinde bile o koskocaman cüssene rağmen saklambaç oynamaya kalkardın ya, öyle işte. Sanki seni bulmam için bi' yerlere saklandın, gücümün tükenmesini bekliyorsun sobelemek için ama söz verdim sana, sonuna kadar dayanacağım. Belki pes eden sen olur da ben yorulmadan çıkar sobelersin diye.


Çocukluğumu özlüyorum aklıma sen geldiğinde. En masum, en deli zamanlarımızı. Öyle ya seninle büyüdüm ben. Sen kurtardın beni arka sokağımızdaki dandirik pastanenin bozuk hamburgerlerinden. Kahramandın işte herşeyinle. Hangisi bilebilir bendeki değerini sorsam hangisi göster.. Tüm bunlara rağmen ben seni kırmıştım aptal bahanelerimle. Ama sen beni anlıyorsun, ne hissediyorsam biliyorsun, biliyorum. Seni özlemeye dayanamazdım ve bensiz gitmene izin veremezdim. Özür dilerim. Belki de bunların hiçbiri yaşanmamalıydı. Arkanda değil de, yanında olmalıydım hep.


Bugün senin doğumgünün. Yanına gelmek isterdim ama cesaret edemedim. Umarım bi' gün bunu yeniden başaracağım, daha fazla yalnız uyumayacaksın orada. İyi ki doğdun ve iyi ki benim hayatımda oldun. Hayatın, insanların, birine değer vermenin ne demek olduğunu, ne anlamı olduğunu bana öğrettin. Sevdin, büyüttün. Seni asla unutmayacağım. Her kahraman gibi erken gittin, rahat uyu.Sana anlatamadıklarım gözlerimde gördüğün, sana anlatamadıklarım hep dilimde kördüğüm, sana anlatamadıklarım farkedince güldüğün, 21 yazarken gözlerimden döktüğüm..


Veda etmeden gidilmez çocuk
Bu vedadan sayılmaz çocuk
Bir melek ölürken
Böyle sessiz durulmaz çocuk.




Hazal.

8/13/2010

090610.


“Çok sevdiğin birini kaybedince bir yanın onunla beraber kaybolur.”

Yıllardır kaybetmek böyle tanımlandı, böyle tanımladım. Hayat hep aynı döngüde aktı. Zaman asla geç kalmaz, durmadan akardı. Ben olduğum yerde durduğumu zannetsem de her geriye dönüp geçmişe baktığımda aldığım yol hayal edebileceğimden çok fazlaydı. Şimdi öyle bir yoldayım ki, geçmiş geriye dönsem de göremeyeceğim kadar uzakta, sisler ardında. Gelecek var sadece, üzerinde yürüdüğüm, ilerisi geçmişim kadar olmasa da yine de sislerle örtülü.

Şimdiki zamanın dışına çıkamayan ruhlara sahibiz ne yazık ki. Olsun, mutluyum. Sanırım sen de öylesin. Karşımda duruyorsun, gülümsüyorsun o en içten halinle. Gülümsemen en alışık olduğum ifaden sanırım. Diğerlerini de seviyorum ama gülümsediğinde ruhumda hissediyorum seni, en ince ayrıntısına kadar.

Duyduğum en güzel sözleri fısıldıyorsun bana her seferinde. Yanaklarım pembeleşiyor, yüzüne bakamıyorum bazen. O kadar alışıyorum ki insanların gündelik konuşmaları bile canımı sıkıyor. Seni arıyorum baktığım her yüzde. Kimse bu kadar kusursuz olamaz. Gözler diyorum, gözlerin. Bazen nerede olduğumu unutturacak kadar dalıyorum onlara. Kendime geldiğimde yine orada oluyorsun ama, sana dokunuyorum gerçek olduğuna inanamıyormuşcasına.

Öyle huzurluyum ki, yanımda nefes alıp verirken. Kaçırdığımız hiçbirşey yok. Yanımda nefes alıp veriyorsun, yanımda uyuyorsun. Nefesin derinleşiyor, sonra giderek hızlanıyor. “Uyan” diyorum. Seni kötü rüyalardan dahii korumalıyım. Gözlerini kocaman açıyorsun. Kocaman kocaman bakıyorsun bana. Gözlerim doluyor ama bir türlü boşalmıyor. Boynuna sarılmak ve sonsuza dek öylece kalmak istiyorum ama sadece istemekle yetiniyorum. Uyumalısın. Büyüyeceğimiz zamanlar var daha.

İçimdeki şey sürekli sana sarılmaya itiyor beni, dokunmaya, öpmeye. Delice birşey bu belki ama karşı koyamıyorum. Ellerim sana dokunmadığında benim değillermiş gibi. Sen kokmadığında tenim üzerime zorla yapıştırılmış basit bir et parçası gibi.

Henüz hiçbir sabaha uyanışım sensiz olmadı. Küçükken söylenen herşeye rağmen okul çantamda sakladığım, yanımdan bir an olsun ayırmadığım o kahverengi ayıcığım gibiydin. Tek farktı aramızdaki bağ. Ayıcık benimle, bense seninle nefes alıp veriyordum.

Ona öğretemedim, seninle deneyelim olur mu.İki elinle sıkı sıkı tut beni. Biraz sakarım da, düşerim beklenmedik zamanlarda, canım acır. Hem o çoktan bırakıp gitti. Sen hep ol, tut e mi..

7/25/2010

Sonsuzun Başlangıcı.




Beğenemiyorum bir türlü hangisi en güzeli diye. Dakikalar su gibi akıp gidiyor. Bu olmalı diyorum sonra hayır hayır öteki diyorum. Karar veriyorum sonunda geçiriveriyorum siyah olanı üzerime hemen. Saçlarım ne kadar dağınık. Şöyle böyle düzeltiyorum onları da alelacele. Makyaj mı? Hayır yapmayacağım. Hava yeterince sıcak zaten. Telefonum çalıyor, bakmadan açıyorum. O'ndan başkası olamaz zaten. O aradığında telefonun sesi kulağıma farklı geliyor hem kalbim çıkacak gibi oluyor, biliyorum kısacası, yanılmıyorum.

"Hazırlanıyorum." diyor. Gömlek beğeniyoruz birlikte. Sanki ben telefonun ucunda değilmişim de yanındaymışım gibi O anlatıyor ben dinliyorum. Sesi o kadar ruhuma işliyor ki, fikir vermekten acizim. Ne söylese farklı bir hayale dalıyorum. Neyse karar veriyoruz sonunda kapatıyoruz.

Ana fikir değişmiyor ama, "Sana bir süprizim var." Beynimde dönüp duruyor şu dört kelime. Biraz daha zorlasam meraktan öleceğim. Elimi ayağımı koyacak yer bulamıyorum, karıştıkça karışıyor herşey. Çıkamıyorum bir türlü evden, kemerini arıyor o da. Neyse sonunda adım atılıyor sokağa. Çok şükür!

Ellerim terliyor soğuk soğuk biraz da titrek. Biniyorum ilk gördüğüm minibüse. Az biraz yolum kaldığında, "Geldim ben." diyor ortada buluşmaya karar veriyoruz. Hızlı hızlı ilerliyorum mıknatısımın etki alanına girmişcesine. Onca şeye rağmen göremiyoruz bi süre birbirimizi. Kendi halimize kendimiz de gülüyoruz sonra.

Seçim yapmamı bekliyor benden süpriz için, mekan seç diyor. Ne imkansız şeyler istiyorsun be adam diye düşünmeden edemiyorum. Köprü diyorum, hani seni ilk öptüğüm yer. Sonra vazgeçiyorum ne yapacağını bilmiyorum gündüz vakti insan kaynıyor orası utanır bu kız. Yürüyoruz. Sürekli ağzında gevelediği birşeyler var. Gülüyoruz. Korkutuyor beni bu hali, tahmin etmek istemediğim şeyleri sokuyor aklıma.

"Edwardla Bellanın ayrılma sahnesini hatırlıyor musun?" diyor bir de utanmadan. Olduğum yere yığılacakken hemde. Gözlerim doluyor belli etmemeye çalışıyorum. Kötüyse yavaş yavaş söyle ne olur diyorum. "Hayır iyi bişey." diyor susuyor. Yürüyoruz, yürüyoruz..

Karşımda. İki elimi tutuyor elleriyle, heyecandan buz kesmiş parmak uçlarını ruhumda hissediyorum. Gülümsüyor ama buruk. Heyecandan mı, söyleyeceklerine üzüleceğimden mi kestiremiyorum. Sadece bir an önce öğrenmek istiyorum. Ah şeytan tarafım içimden "Kötü bir süpriz, böyle süpriz mi olur!" demeden edemiyor. Tek nefeste susturuyorum onu da. Bir kaç kez gülüyoruz halimize karşılıklı. İnsanların bakışlarından rahatsız oluyorum.

"Tamam şimdi başlıyorum." diyor en kararlı haliyle kahramanım. Nasıl seviyorum ciddiyetini bile. Bozmaya kıyabilsem oracıkta "Bırak süprizi filan." diye sarılacağım boynuna, ellerini tutmak yetmiyor. Yakın olmalıyım O'na, hep daha yakın.. Ben yine hayallerle boğuşurken o her haline aşık olduğum adam eğiliyor kulağıma doğru.

Nefesini kulağımda hissediyorum. Parmak uçları daha soğuk, elleri daha nemli. Atan kalbinin sesini duymak için sessizliğe ihtiyacım yok.

" Sensizliğin bir hiç olduğunun farkındayım. Bu yüzden seninle sonsuza uzanmak istiyorum aşkım, seninle ve ellerinle. "

Cümlenin başında nefesim kesiliyor zaten. Yüzüne bakamıyorum. Ne hissettiğimin herhangi bir dilde herhangi bir kelime ile tarifi yok. Ben daha kendime gelemezken gözgöze geliyoruz, o en sevdiğim bakış.
"Tüm evreni aradım ve kendimi senin gözlerinde buldum." onlara söylenesi en doğru söz işte. Devam ediyor..

"Şimdi o gülümseyen güzel gözlerine bakarak soruyorum ama biliyorum ki o gözler hep gülümseyecek bana.."

Hep mi? Sana ait onlar, hepsi senin diye çığlık atmak istiyorum. Sesim çıkmıyor. Suratıma yerleşen istemsiz gülümsemeye bile engel olamıyorum. İlk defa ne kadar aptal gözüktüğüme kafa yormadan delicesine gülüyorum hemde. Ellerime bakıyor. Yüzüğü alıp sağ elime takıyor ben de onun yüzüğünü takmaya çalışıyorum, ellerimin titreyişinden beceremesem de yapıyorum birşeyler işte.

"Meleğim sonsuza kadar ve sonsuzun bittiği yerde tekrar sevgilim olur musun? " diyor.

O an bulunduğumuz yer, zaman, insanlar, ilerleyen ne varsa duruyor işte. Başka hiçbirşey duymaya ihtiyacım yok. Hayatım boyunca istediğim, dilediğim her şey karşımda duruyor, benim ağzımdan çıkacak tek bir kelimeyi bekliyor. Bu sefer hissettiğim hiçbir duyguyu ertelemiyorum. Çünkü biliyorum O'na değer. O öteki ben. Sarılıyorum boynuna. Hayatımda ilk kez gerçekten sonsuza kadar tutacağım bir söz veriyorum, ne olursa olsun pişman olmayacağım, vazgeçmeyeceğim bir söz.

" Evet sonsuza kadar ve sonsuzun bittiği yerde tekrar sevgilim."


Hayatım boyunca görüp görebileceğim en mükemmel, en romantik, en düşünceli, en "ben" olan adam.
Yeryüzündeki tüm evetlerim senin. Sonsuza kadar hemde.
Her güzel şey bitse de, biz istisna olsak olmaz mı? :)
Hep yanımda kal..


Hazal.

7/12/2010

090610.

Böyle olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Hiç beklemiyordum ki.

Sıradan bir serüven, kalbimi her zamankinden biraz daha hızlı çarptıran bir masal dedim olsa olsa. Her sabah gözlerimi açtığımda nefes aldığım gerçeğinin bile farkına varmadan önce hayatımda olduğun bir güne daha başlayabildiğim için Tanrı’ya hiç etmediğim kadar şükredeceğimi bilmiyordum ki.

Bi’ insan saniyelere sığrdırabilir mi özlemini? İmkansız. İmkansızlar da oluyor insanın hayatında işte. Yanımdan ayrılıyorsun, daha rüzgar kokunu yüzüme yüzüme vurmayı kesmeden özlemeye başlıyorum seni. Bıraksalar oracıkta oturup ağlayacağım. Zaman sensiz geçmiyor, seninleyken yetmiyor. Bilmiyordum böyle olacağını ben, söylememiştin ki.

Herşey anlamsız geliyor içinde sen olmadığın zaman. Şarkıların her hecesi sana yazılıyor sanki. Bilmiyordum böylesine içime işleyeceğini varlığının. Ruhumun sen kokacağını bilmiyordum. Bedenim bir kenara, ruhum özlüyordu başka bi’ ruhu ilk defa kanarcasına. Bilmiyordum böyle olacağını, keşke söyleseydin.

Başka şeyleri de severdim önceden. Kalbimin bir yanını başka birine ayırmışken, diğer bir yanını da ağaçlarla, çiçeklerle, kuşlarla hatta yıldızlarla doldururdum. Şimdi senin dışında hiçbirşeye yer yok içimde. Olmasını isteyen bir yanım da yok zaten.

Sen varsan hayatım anlamlı. Sen varsan nefes almak güzel ve sen varsan kahkahalarım gerçekten benim kahkaham. Her ayağım takıldığında sana tutunarak doğrulmak ve her ayağın takıldığında sana ilk elini uzatan olmak kadar değerli birşey yok benim hayatımda.

Daha önce ikimizde aşık olduk. Daha önce ikimiz de bi insanı sevmenin ne demek olduğunu öğrendik ama bu farklı. Kendin için değil de, O’nun için yaşaman gerektiğinin farkında olmak gibi. O’nun için nefes almak gibi. Yavaş yavaş O olmak gibi.

Seni sevmiyorum ya da aşık değilim sevgilim. Bunlar sıradan, basit şeyler benim hissettiklerimin yanında. Sana hiçbir zaman sadece “seni seviyorum” demeyeceğim, biliyorsun. Eğer bu aşksa, yeryüzünde kimsenin hissedemeyeceği, hissettiremeyeceği kadar büyük ve mükemmel. İyi ki varsın kahramanım ve ben iyi ki senin Meleğinim. Hep ol e mi? Seninle hayatlansın bu hayatım..

If I could tear you from the ceiling, I know the best have tried

I’d fill your every breath with meaning and find a place we both could hide.

If I could tear you from the ceiling,

I’d freeze us both in time, find a brand new way fo seeing..

Your eyes forever glued to mine.

Please dont drive me blind..

7/02/2010

HF.

Saçları omuzlarının biraz aşağısına düşüyordu. Oldum olası onlarla arası iyi değildi, pek sevmezdi. Zorla uzatılmış bir sürü şekil almayan bukle. Aynaya bakmayı da pek sevmezdi. Hiçbir zaman yeterince güzel hissetmemişti kendini. Gözlerini küçük bulurdu, dudaklarını şekilsiz. Burnunu az da olsa beğenirdi ama bazen büyümeye başladığını düşünür hüzünlenirdi.

Basit şeylerle mutlu olmayı geçte olsa öğrenmişti aslında, öğretmişlerdi, öğrenmek zorunda kalmıştı ya da. İyilik meleği değildi ama insanların mutlu olmasına önem verirdi. Her açıdan düşünmeye özen gösterir, kendisini karşı tarafın yerine koyar, içini acıtsa da öyle kararlar verir, düşüncelerini öyle dile getirirdi. Hayattan pek bi' beklentisi yoktu aslında. Bugüne kadar yaptığı en büyük isyan kapıyı çarpıp çıkmak olurdu en fazla. Kızmayı beceremezdi, bana göre değil der geçer giderdi.

Ona sorarsanız basit bi' karakteri vardı. Sıradanlığında altındaydı. Bazıları onu göklere çıkarmaya çalıştıkça o kendini daha da aşağıda hissederdi. Mütevazılık değil, gerçekten öyle hissederdi. Geçmiş kesik kesikti. Hatırlayamadığı şeyler vardı, bozbulanık. Zaten geçmişle bi' derdi yoktu. Geleceği istiyordu sadece. Gerçek geleceği, mutlu olacağı hani.

Gün geldi çok ağladı. Büyüdüğünün farkındaydı ama çok fazla sancılı olduğundan Tanrı'ya yakınmadan edemedi. Sonunda o el bebek gül bebek büyüdüğü günlerde elinden düşürmediği ayaklarını yerden kesen pembe balonu geri geldi. O'nun ellerinde. Kız aldı balonu koşar adım eline. Sımsıkı tuttu ipinden çözülmesin diye annesinin tembihlediği gibi bileğine geçirip düğümler attı hatta defalarca. İki eliyle sarıldı azıcık rüzgar çıktığında.

Sonra farketti ki zaman geçmiş büyümüştü. Balondan daha çok getirenine tutunmuştu. İki eliyle, en bırakmak istemeyen haliyle. Hayatı hiçbir zaman düz bir yol olmamıştı, ayağına takılan her çelme onu biraz daha kırılgan yapmıştı, giderek daha hassas.. Sonra O'na baktı. Gözlerinden alamadığı hiçbirşey yoktu aslında. Böyle bi' şeyle ilk defa karşılaştığından bocalamadan edemedi. Bi' yudum viski aldı bardağından, gerçekler hiç bu kadar keskin olmamıştı diyerek.

Ne olduğuna kendisi bile anlam veremeden günler, aylar geçti böyle. Yeri geldi mutluluğu doruklara çıktı, yeri geldi ölümden beter acılar çekti. İnkar etti. Yalan söylemeyi pek beceremezdi. Her ne kadar büyüse de içinde bi'yer hala çocuktu, istediğini yapmazsa ağlar, istediğini duymazsa suratını asardı.

Farkında olduğu herşeyi bir bir rafa kaldırmaya karar verdi sonra. Gerçekleri inkar etmek daha az acıtır diye düşünmeden edemedi. Yanılıyordu, biliyordu. Onlar elle tutulur, gözle görülür gerçeklerdi ve kendi dünyasına almasa dahi varolmaya devam edeceklerdi.

Mucizelere inanmazdı. Batıl inançları da yoktu pek. Sıradan bi' gündü. Öyle gibiydi. Sıradan günlerde genellikle mucizeler olmazdı, imkansızlık bu demekti. Olmadı ama. Sıradan kalmadı. Daha önce pembe balonunu ayaklarına kadar getiren O, yeryüzündeki tüm pembe balonların birleşse dahi oluşturamayacağı büyüklükte umutlarla, mutluluklarla dolu kalbini getirmişti ellerine. Mucizeden daha yaraşır kelime ne olabilirdi ki?

Masaldan daha destansı diyordu kendi kendine yaşadığı her gün için. Ayağına takılan birkaç parça şeyden kurtulmak adına daha sağlam basıyordu yere ayaklarını. Gelecekle değildi derdi, geçmişleydi. O'nun ayağına takılmasından korkuyordu sadece. Birşeyler sürekli bi' yerlerden dallarını uzatıyordu ayaklarının altına, biliyordu belki geçmişindeki gibi bir masal yaşatamayacaktı O'na. Birçok yara almış ruhunun her zerresini yeniden onaramayacaktı ama deneyecekti, deniyordu en azından.

Günler gelip geçiyordu. Hergün biraz daha aydınlık hissediyordu. Aynaya baktığında gördüğü şey kendisinden çok O'ndan aldığı parçalardı. Gözleri O'nu gördükten sonra hiç olmadığı kadar kusursuz bakmayı öğrenmişti. Kendini seviyordu. O'nu ve O'nun bulunduğu yer olan bedenini de.

Mutluluk kelimesini yeniden tanımlıyordu haliyle,
Mutluluk O demekti herşeyiyle..

6/29/2010

Evlenmek Gerek.




Şimdi beni böyle saçma sapan düşünceler sardı iyi mi.

Her sabah kahvaltısında anneannemi sinir etmek adına açtığım evlilik konusu takıldı aklıma. Düğünüm olsa kimler gelir, hangi şarkılar çalar, converse mi giyerim, onu geçtim nerede otururuma kadar düşündüm iyi mi. Şimdi okurken 'Manyak mısın kardeşim?' sorusu uyandırsa da zihinlerde düşündüm n'apiyim? Daha bi en azından 4-5 hatta 6 sene var da işte eğleniyorum böyle.

Durdum durdum ordan 'Evlilik aşkı öldürür mü?' 'Aşk mı kalıcıdır, sevgi mi?' sorularına uzun atlama yaptım. Bakıyorum şöyle etrafıma mutlu çift çok az. 'Helee hölööö iyi ki evlendik bakın çok mutluyuz.' triplerine giren yok ya ne acı. Tamam belki davulun sesi uzaktan bana hoş geliyo ama sevdiğin insanla 24 saat aynı evi paylaşıyosun, kimseye hesap vermiyosun, kendi yaptığın yemeği yiyosun, kendi temizliğini yapıyosun, özgürsün ya. Özgürsün bi de ekstradan sevgilin yanında. Neyinden şikayet ediyosunuz anlamıyorum valla. - Şimdi de çok evlilik meraklısı bi kız imajı çiziyorum ama öyle abi evlenmeyi istiyorum ben niye yalan atayım ki.-

Sevgi mi aşk mı kalıcır konusuna gelince, bence aşk geçmez azizim işin heycanı orda. Sen bi' adama baktığında hala için ilk gün olduğu gibi kıpırdamıyorsa bırak evliysen de girme o yatağa. Sevgi de aşk da ebedi olabilir bence koruduktan sonra. Nasıl aşkından ölecek kadar manyak, sevgisini hissetmediğin zamanlar delirecek gibi korkak olabiliyorsan aynı atraksiyonları hayatının sonuna kadar bi şekilde sürdürürsün. Ha kendinden ödün vermek zorunda kalır mısın? Kalırsın tabii ama o da hödük değildir o da bişeyler yapar elbet. - Burda hödükse bırak git diyorum anla işte. -

Mesela ben kendimi bu konuda çok şanslı hissediyorum ha. Çünkü 6 sene dile kolay dedim ya. Çok eski dostuz bi kere. Birbirimizle ilgili bilmediğimiz hiçbişey yok. Hem sevgiliden önce arkadaş olduğumuz için beraberken inanılmaz eğleniyoruz. Adamdan saklayacağım hiçbişey yok bi' kere. Uykudan yeni uyandığımız halimizden tut baygınken, sarhoşken, ağlarken, gülerken gördü hatta ben onu kusarken bile gördüm. Daha neyinden çekineyim Allah aşkına? Konuşmadığımız konu, belirtmediğimiz fikir, girmediğimiz ortam yok. Gerçekten aştık yani bişeyleri. Öyle ki kavga edemiyoruz ya. İnsan hiç mi küsmez? Küsmüyoruz işte. Son 5 aydır böyle mod değiştirdik yine etmedik. Kıskançlıklar, laf sokmalar filan oluyo arada ama sonra oturup birlikte gülüyoruz halimize işte. Çok mutluyum o yüzden sevgiliden önce en iyi arkadaşım o benim. Yeri geldi sessiz sinema oynadık çocuklar gibi yeri geldi yağmurda yürüdük elele deli gibi.

O yüzden bişeyleri sonsuza dek sürdürmek o kadar da zor değil. Değişsen bile sahip olduğun değerleri unutmadan devam edersen aşamayacağın hiçbişey yok. İnanıyorum ki ben her ne kadar değişsem de zamanla o kahkahaların, o sarılmaların, o gözyaşlarının, o dokunuşların bana ne hissettirdiğini hiçbir zaman unutmayacağım ve gözardı etmeyeceğim. Sevgiyle aşkı bi arada sonsuza taşımak bana hiç zor gelmeyecek. Hep eğleneceğim böyle.

Emir, Ege, Ada. İki erkek bir kız iyidir iyi.

Hadi sevgili günlük, öptüm.

MerabaBenHastayımBiraz.

Öncelikle her mevsim hastalanabilen, ateşini 39,5lara çıkartıp bana serum yedirten bünyemi sevmiyorum artık. Hayatımın 8/10'u hastanelerde geçiyor. Ordan oraya koştur bir sürü tahlil yaptır zart yaptır zurt yaptır. Sıkılıyorum ben kardeşim darılıyorum iki dakikada. Üstüme üstüme geliyo duvarlar. Hele o hastane kokusu, ilaç kokusu yok mu 'böööe' triplerine sokan, aman Allahım akıllara zarar!

Neyse ben daha çok hasta insan psikolojisinden bahsetmek istiyorum. Bana özel midir bilemiycem ama herşeye alınıyorum. Böyle ne söyleseler batıyo. Takside annem 'in hadi' dedi diye oturup ağlayacaktım bi ara. Vay efendim sen neden bana 'geldik kızım in' demedin. Hastayım ya herkes etrafımda pervane olsun, ben ne istersem yapsınlar.

Eve geldik. Gelmez olaydık. Söylendim de söylendim. Gören inanmaz valla, 3 yaşında çocuktan beterim. Anne üstümü ört, anne suyumu ver, anne saçımı okşa. Anne de anne bi yere kadar. Sonra sevgilime sardım bi ara 'sevsene beni' filan. Adam 'aşığım' diyo niye çok aşığım demedi diyorum kendi kendime. 'Napıyosun' diyorum 'film izliyorum bebeğim' diyo ben burda hastayım niye film izliyosun ki diyorum. Çok önemliyim ha hayat durucak efendim ben yatıyorsam.

Burdan sonrası tamamen kabullenme faslıdır efendim. Kabul ediyorum ki hastayken çekilmez oluyorum. Tribal nazlı görl oluyorum filan hatta. Ateşim düştü kendime geldim ha. Koluma o iğneyi sokan alçak hemşire seni hiç affetmeyeceğim ama! -.-

Hadi seviyorum sizi çok unutmayın ama hastayken de sadece benimle ilgilenin ehe.*-*

6/28/2010

Sil baştaaaan.


Surat ifadem aynen böyle abi. Siyahları filan bıraktım, mavi mavi yaptım blog sayfamı. Renk geldi azizim hayatıma, mutluyum. Ne o öyle 'Ayrıntılar'mış yok 'Bir Yaşanamayanın Parantez İçleri'ymiş bırakacaksın bu ayakları. Yaşamayı bildikten sonra yapacak çok şeyin var. Oturup geçmişin davasına düşecek değilim. Hayat benim! Dilediğim gibi yaşıyorum, var mı ötesi.

'En yakın arkadaşınla çıkıyosun kaşar :)' yazmıştı biri formspringime ölsem unutmam ha. E abi napalım 6 sene sonra adamın ruh ikizim olduğunu öğrendiysem? Önceden farkettirmek için çabaladınız da ben mi anlamadım? Neyse bu konuları kurcalamanın alemi yok. Beraberiz, içim rahat. Gereksiz herkesi tek tek çıkartıyoruz hayatımızdan öyle 'hadee hödööö sigiigiit' demesekte muattap olmuyoruz, sallamıyoruz işte.

Mutlu şeyler yazıcam lan. Pembe rüyalar bile görebilirim şu saatten sonra. Biliyorum ki O hayatımda olduğu sürece hayatım böyle rengarenk kalıcak(: Ayrıca içimde kaldı ha Zeytinliye gidiyoruz herif ayağını denk al şşş.

Mutlu bi yaz, mutlu bi hayat geçiricem ben Onunla.
Maviler, pembeler, morlar hepsi benim. Meraklısı siyahlarımı alabilir.
Sonsuzluk o kadar da uzak değil bize.

Mutlu mutlu yazılarımda buluşalım amin.

Çok aşığım lan ben ehe :D

5/29/2010

03.02.

Suskunuz..
Hem de çığlık çığlığa bir suskunluk bizimkisi..

Bu konuşacak çok şeyimiz olduğundan, konuşacak gerçeklerimiz, üzerine gidilecek onlarca yaramız olduğundan hatta.

Evet bu konuşacak bir şeyimiz olmadığından değil. Konuşmaya çalıştığımız şeylerin, bizi alıştığımız yalnızlığımızdan uzaklaştırması aslında korkumuz..
İkimizde cesaret edemiyoruz. Öylesine alışmışız ki içimizde büyüttüğümüz yalnızlığımıza. Seviyoruz onu. Belki de yaşandığında yok olacağı korkusu bizi tereddütte düşüren. Kaybetmekten korkacağımız bize ait bir şey oluşturma kaygısı..

Sen yapamadığın hamlenin, hayatın boyu inanmak istediğin değerlere sahip gibi gördüğün düzeni yok etme girişiminden başka bir şey olmayacağını düşündün hep.. Bense yılların verdiği bir alışkanlıkla içinde var ettiğim bana, daha fazla acı vermemek için susmayı tercih ettim..

İçimden çığlık atarak susuyorum..
Susuyorum.
İçimde o kadar güzelsin ki..
Sana susuyorum.

Demiştim ya "yüreğim susmayı öğreniyor". Aslı yok. Sevdiğini anladığında içinde duyduğun çığlığın yankısı hiç bitmiyor. O hiç susmayacak.. Her gün, her saat bana haykıracak, bağıracak, parçalayacak içimi. Benimse yüzümde o gülümsemem yer edinecek tekrar..

Gideceksin birgün, kendi yalnızlığına, kendin gibi gördüğün başka yalnızlara.

Acıyacak, kanayacak belki de günlerce, aylarca, yıllarca. Göstermeyeceğim sana. Bana hep ne kadar asil bir yüreğimin olduğunu söyler dururdun ya, isyanım kalbimim ezilmiş parçalarının üstünü örtüp sessizce çekip gitmek olacak yalnızca. Görmeyeceksin ve duymayacaksın beni, kimsesizliğimi, ıssızlığımı.

Her soğuk üşütemediği gibi, her ateş de yakamazmış insanı..
Üşüyorum; alev alev üşüyorum.
Hani saatlerce sessiz, tek kelime etmeden sana bakışlarım var ya;
gözlerinde beni ısıtacak olan anlamları yakalamaya çalışma çabamdan başka birşey değil.

Ve her yakaladığımda kaybettiğimi hissetmemden öteye gitmeyen bekleyişler..
Ve her kaybettiğimde yeniden yakalama çabam..

5/22/2010

KızKardeşlerime..

Melda'ma ve Ceyda'ma ithafen;

Aladım ki ne söylersem söyleyeyim ağzımdan çıkmayacak seni anlatacak derecede mükemmel bir kelime. Ne yana dönersem sana çıkıcam ben. Attığım her adım sonu bilinmez bir yolda sana yaklaştıracak beni. Bilsen de bilmesen de ben yolundayım. Sana doğru sonsuz umutlarla.

Yanımdaki bal köpüğü gözlerinde hüzün taşıyan bal kız da öyle. Hiç gelmeyecek sevgilileri bekliyoruz birlikte. Hayatla barışık tek yanımız bu. Diğer sabaha nasıl uyanacağımızı bilmeden düşünüyoruz onları. Özlüyoruz. Belki de ertesi günü gelecek bir haberde öleceğimizi bile bile umut ediyoruz. İstiyoruz. Ah be bal kız, biz hiç uslanmıyoruz.

Ya sen kahverengi gözlerinde her zaman umut taşıyan, bedeni kalbine dar gelen kocaman yürekli güzel kız. Sen hiç mi mutluluktan ağlayamayacaksın yarınını düşünmeden? Hiç bitmeyecek mi acabaların, keşkelerin, belkilerin. Ona doya doya sarılmanın tadını çıkartamayacak mısın kimselere hesap vermeden?

Dahası biz hiç uslanmayacak mıyız dünlerimizden.. Hayatla barışık tek yanımızı böylesine tüketmeye meraklı halimiz hiç geçmeyecek mi.. Ne zaman vazgeçeceğiz meçhul sonlardan..
Sorular gibi cevapları da sessiz artık.
Sadece orda bir yerlerde dönüyor işte.
Yara yerine yar diyemiyoruz hiçbirine..

5/17/2010

03,02

Susmak güzeldir. Kimi zaman en güzel cevap, en sert tokattır. Konuşacak çok şeyinin olması da öyle. Nefretten çok canının acısı yükseltir sesini. Çın çın çınlar beyninde bir ses, tanırsın işte, derinden gelen. Bazen yapacak hiçbirşeyinin olmaması da yakar canını. Öyle ya herşey kusursuzken, acıların umutlar şehrinde dolaşırken küçük umutların mutlu olmayı öğütler sana, ayakta durmayı..

Ne zaman seninle konuşmak istesem sanki karşımda o güçsüz, herşeyden bıkmış ama bi' o kadar da bakımlı ve güleryüzlü kişiyi görüyorum. Dakikalar, saatler, günler, aylar geçiyor. Belki de bende başlayan şey yine ben de bitiyor. Merak etme sevgilim yine kendi adıma konuşuyorum. Benim hiç noktalı virgüllerim olmadı. Hayatın bana sunduğu noktaları birleştirip üç noktalar yarattım hep. Şimdi her "sen" anışım da üç nokta ekliyorum sonuna. Devamı sonsuza uzanan binlerce - aşkım - var sana...
Artık sadece "ben" yokum. Senle bir bütün varlığım.
Ben yine aynı yerde, henüz kendimle konuşamazken..
Seni özlüyorum..

"Bana alış" demeyeceğim. Nasıl olsa alışacaksın bir gün. Şimdi çirkinliğimde güzellikler bulan o gözlerin o zaman en güzeli görecek bende! Alışkanlığınla, sevginle yepyeni bir "ben" yaratacaksın benden! Sevgin olmasaydı değersiz bir cam parçasıydım. Sevginle bir aynayım şimdi. Bana bakanlar baştan başa seni görecekler içimde..

Bir zincirin iki halkasıyız seninle anlıyor musun? Aynı kadehte karışmış iki içkiyiz. İki kelimeyiz seninle birbirini tamamlayan. Her yerde iki olduğumuz için bir bütün haline geliyoruz durmadan.

Açılmış bütün kuyuların derinliği içimde seni bulduğum yer kadar derin değil.

5/05/2010

Bil ki..

Farkettim ki bayaa zaman oldu buraya yazmayalı. O yüzden merhaba yeniden sevgili günlük :)


Duruyorum öylece.. Söylenecek binlerce sözden en güzelini, en acıtanını, en ruhuna dokunanını, en mahremini seçiyorum. Gün olur da gidersen tokat yerine yüzüne vurmak için, ya düşerse diye umursamadan akıttığın tüm gözyaşları, tüm geçmiş için. Sahi söylenecek ne çok şey var bize dair ve avazım çıktığınca susacağım ne çok an.. Öylesin ki, yanımdayken bile seni özlemek kapanmaz delikler açıyor ruhumda, gittiğinde durmayan kanama nöbetleri, can çekişmeler.. Ya hiç olmadığını düşünmek? Bir sabah uyandığımda sol yanımı öylece uğurlamak.. Yarım kalmak işte.. Yarım devam etmek, edememek ya da..

Biliyorum bu "bizim" diye haykırabileceğimiz bir aşkımız olamadı henüz. Belki de başkalarına olan büyük özlemindi paylaştığımız. Kaçınılmaz ve aşılmaz duvarlarındı onlar, aşmamı istemedin, hoş zorlamadım. " Ne olursun acıtma beni artık.. Silinmeyen ayak izlerimiz olsun kumsalda, sadece sözlerini bizim bildiğimiz şarkımız olsun.. Bizimle başlasın herşey, senle başlasın.. Beni koyup gitme ne olursun.." dedim içimden bağıra bağıra.
Bil ki, hayatıma tuttuğun gözlerindeki ışık ve varlığındı herşeyi güzel kılan. Nefes almak daha anlamlı, gülümsemek daha kolay. Seninle güzel hepsi işte. Yalnızlığımız var paylaştığımız korkmadan. Sarılmalarımız var, özlemlerimiz var ama hayat denilen oyun sen varken kolay. Hem hayat konuşan binlerce sese, bakan binlerce göze inat inadına seni sevmek işte. Belki de kanayacağını onlardan daha iyi bildiğim halde kayıtsız şartsız güvenmek, inanmak. Yanında olan herşeyi çocukça kıskanmak. Özlemek, istemek, beklemek. Sana varmak işte hayat.. Seni bulmak herşeyde, sana bağlamak herşeyi..

Ah ben - seviyorum! - diyorum cesurca. Olan biten hiçbirşey umrumda değilmişcesine. Babamın bana aldığı ilk pembe balonum gibi, annemin elinden tutup okula yürüdüğüm ilk gün gibi.. Mutlu, telaşlı, heyecanlı ve bi o kadar da kaybetmekten korkan küçük kız çocuğu gibi..

Söyleyemediğim tüm zamanlara inat,
Sadece O'nun bildiği,
Sevgilim.
Yaşanan, yaşanmayan, kanayan, kanatılan her an,
Seni çok seviyorum.


Hazal.

4/12/2010

03,02

Hiçbirşey anlatmak istemiyorum.
Bütün sözcükler yetersiz.
'Biliyorsun' diyorum kendi kendime sürekli.
'Biliyorsun hep böyle acıyacağını, kanayacağını.. Kesik kesik..'
Öğrenmiyorsun işte birtürlü.
Gözüne sokulan her gerçeği ısrarla reddediyorsun, umut ediyorsun.
Çoktan uçup giden pembe balonunu bekliyorsun hala!
Uyan.
Görmek istemesen de gerçekte bildiğin onlarca şeyi hatırlat kendine.
Kendin kanat.
Uyan.
Anlatmasa da o anlattıklarından anla,
Duyamasan da duyduklarından.
Anla işte.

Susma.
Biliyorum acıyacağını.
Biliyorum yine herşeyden fazla kanatacağını.
Biliyorum gideceğini.
Sana rağmen biliyorum hemde.
Birdaha dönmeyeceğini, söylediklerinin, yaptıklarının altında anlamak istediklerimi arayacağımı..
Sana şarkılar, şiirler yazacağımı..
Yeri geldiğinde kendime lanet edeceğimi..
Hayatıma neden girdiğini ve neden çıktığını sorgulayacağımı..
Özleyeceğimi, O çok sevdiğin şarkıyı gözyaşları içinde dinleyeceğimi..
Görmek istemediğini bile bile yaşadığın yere geleceğimi..
Aldığın ufak hediyeleri saklayacağımı.. Resminle konuşacağımı..
Seni sana anlatacağımı.. Düzgün cümleler kurmaya özen gösterecek, seni incitmemeye çalışacağımı..
Kimseleri içime kabul etmeyeceğimi.. Başkasına dokunursam ellerimin yanacağını zannedeceğimi..
Zor da olsa hayatına uzaktan bakacağımı..
Senin için insanların kalbini kıracak yine de sana toz kondurmayacağımı..
Kendimden bişeyler bırakacağımı işte, susacağımı..
Çünkü , en başından belliydi senaryo aslında, görmek istediklerini gördü kalbim..
Şimdi ağır ağır çınlıyor kulaklarımda,
S'onsuzluktu aşk.. S'onsuzluğa direnmekti var gücümle..


Farkında değilsin.
Uyuyorsun.
Ve
Farkında değilsin.
Bana sen olmayı öğretiyorsun.
Uyan.
Ben sevgilimi uykusunda özlerim.



Hazal.

4/05/2010

03.02.

Kimseyle savaşmak istemiyorum. Kimseyi yok etmek istemiyorum.
Ama varolmak, derinden hissetmek ve hissedilmek istiyorum diye bağırmak istiyorum.
Biliyorum, çığlığım duyulmayacak. Duyulsa bile hemen unutulacak.
Oysa gördüklerim, karşılaştıklarım beni savaşmaya çağırıyor.
Kimi yok edebilirim, kimi mahfedebilirim ki..
Öylesine savunmuşum ki kendimi,
Öylesine derin bir açlıkla sarılmışım ki dünyaya; herkeste, herşeyde, benden birşeyler saklı.
Bu yüzden, kiminle savaşsam, kimi yok etmeyi düşünsem, ilk önce ben oluyorum.
Başlattığım her savaşta, ilk ben ölüyorum.
Ne zaman bana dayatılan savaşın kurallarına uysam, en ölümcül darbeyi ilk ben alıyorum.

İnan ne zamandır tanıyamıyorum hiçkimseyi.
Tanıdığımı sandığım insanlar öylesine çabucak değişiyorlar ki!
Gecenin ortasında günlerdir karşısında durduğum aynaya sesleniyorum;
" Kimsin sen? "
Nasıl bir yalnızlık ki bu onca adanmışlıktan sonra artık sadece kendimden hesap sorabiliyorum.
Herkes öylesine korkmuş ki hayattan,
Herkes öylesine sarılmış ki kendi korkularına..
Çünkü başka nedeni yok gecenin bu saatinde aynadan kendime hesap sormanın.
"Neredesiniz? Hepinizde bir parçam kaldı! Böyle birden çekip gidemezsiniz!
Böyle susup gidemezsiniz! Kimdiniz siz?
Ben sizdeki kendimi çok özledim; inceliktir. Birgün arayıp onu bana verin.
Kimsesizliğiniz bende kaldı. Bir yer söyleyin getirip bırakayım.."
Bunlardı işte aynadaki sayıklamalarım. Ve ben kendimi bu sayıklamalardan alıkoyamazdım.
Öyle ki, bütün sorunlarım, sonunda gelip benden hesap sorardı.
Bir mahşer yalnızlığıydı bu, inat ettim kendim olmakla; bu yüzden tiksindi benden dünya ve sonuna kadar reddetti. Yandı özlediğim herşey, korkularımla birlikte.

Şimdi bir sen kaldın, bir de yüzümdeki kanayan ışık..
Görünüp görünüp kaybolmakta öylesine inatçıydı ki o sevgi dedikleri, o aşk dedikleri,
Düştüğüm her boşluk bana sana ne kadar uzak olduğumu hatırlattı.
Senin içinde büyüyen başka inatçı sevgileri..
Kaderimi küçümseyip hep bir başkasını aradığımda, gördüğüm herşey seni hatırlattı bana.
Şimdi burada değilsin ama beni duyuyorsun biliyorum.
Kapat gözlerini ve benim için dinle n'olur: Bak, inkar ediyorsun ama aslında yoksun!
Bunun anlamını biliyor musun?

Yokluğun,
elinin,
kokunun,
soluğunun değdiği her şeyi,
dünyanın en değerli hazinesi gibi saklayan,
bu yarı deli,
bu hayattan kopuk
ruhum..
Kapat gözlerini ve bana bak:
Ben diye, ne varsa gördüğün, işte,
O senin yokluğun..

2/20/2010

Kül.

Her zamanki gibi kalkıyorum yatağımdan
Sanki herşey bıraktığım yerde
Sanki sadece beni bekliyor gibi
Sanki bir adım atsam bana koşacaklar gibi

İstemiyorum.

Hani ne kadar acıtırsa acıtsın güzeldir
Telefonun acıklı sesi bile onunla neşeli çalar
Adı geçtiğinde kokusu sarar
Ya da tek sözüyle dünya yanar ya

Bi yere kadar.

Bi yere kadar ağladım
Bi yere kadar öldüm hatıranla
Bi yere kadar güldüm
Bi yere kadar öldüm bıraktıklarınla

Şimdi farkediyorum daha çocuktum aslında.

Kördüm!
Sağırdım!
İşime geleni duyar
Gelmeyene kulak tıkardım.

Değiştim.

Sen kadar, herkes kadar.
Mutlu olacağım rastlantılar,
Mutluluğu hak eden insanlar
Gülümseyen dudaklar var etrafımda.

Anlatmaya çalıştığını şimdi anlıyorum.
Kimse kimsenin yokluğunda ölmüyor.
Ölse de küllerinden doğuyor işte
Bir süre sonra.

Sen gideli gerçekten çok olmuş.
Duracak halim kalmadı artık.
Mutluluk uzatacak el lazım bana
Nasılsa aşkla çoktan takıştık..


Hazal.